Geyik Mizah Komedi Şamata

                         
                                                 
                                                                                       Soldiers of الله United Satans of America
   
                         wWw.DuRSuNZaMaN.Tr.Cx

   
www.dursunzaman.tr.cx
SAGLIK
BILGISAYAR
DONANIM
YAZILIM
OYUN
PROGRAM
www.dursunzaman.tr.cx
Nasıl Daha İyi Bir Türkiye
Yasam
İlginç Haberler


www.dursunzaman.tr.cx
img167/4856/yeniuc2.gifDin & İslam
img167/4856/yeniuc2.gifBİLGİ YARISMASI
img167/4856/yeniuc2.gifAŞKINIZI TEST EDİN
img167/4856/yeniuc2.gifSEVGİ HESAPLAMA
YUH ARTIK
SÜPER Bİ SEY
HAYRET Bİ SEY
KOMİK
KORKUNC
ARSİVLİK
İNTERNET
HABER
GEREKSİZ
RESİM
EGLENCELİK
MÜZİK
TEKNOLOJİ
İLGİNCH LİNKLER
SEYİRLİK OLAYLAR
SÜPER VİDEOLAR










¦¦¦ ¦¦¦ www.dursunzaman.tr.cx ¦¦¦ ¦¦¦

www.dursunzaman.tr.cx
Yerli Klip İzle
Yabancı Klip İzle
Faydalı Linkler
Şiirler

Burcunu Oku 
Günlük Burç

 

 

 

MENÜ
Son Haberler Son Gelişmeler İçin Tıklayınız
Ufak bir Şakaya Hayır Demezsiniz Umarım:)
Otomatik Yıkama Yağlama Servisi :)
GooGle İ BeN YaPSaYDıM :)
SAKIN TIKLAMA
HATASIZ SAYFA OLMAZ HATASI :)
AŞKLI MEŞKLİ OLAYLAR

LÜTFEN YENİLİKLERİ ANA SAYFADAN KONTROL EDİNİZ...!
 


=:>TIKLA<:=

Haturla...

 

Temel savaşta yanında 10 arkadaşıyla birlikte düşmana esir düşmüş.
İlk gün işkence sonunda ekipten 5 tanesi bülbül gibi konuşmuş.
2. gün 3 kişi daha dayanamamış itiraf etmiş.
3. günün sonunda bir tek Temel kalmış.
4. gün işkencenin dozu artmış, Temel'den çıt yok.
5. gün, işkence iyice ağırlaşmış ama Temel yine aynı 2 hafta sonra, Temel'i kaldığı hücrede izlemeye karar vermişler.
Bizim Temel, hem kafayı duvara vurmakta, hem de söylenmekteymiş:
- Haturla...Haturla...Haturlaaa...
HALİMIZE  ŞÜKREDELIM
 Dursun, çok feci bir trafik kazası geçirir... Koma halinde hastaneye kaldırırlar. Tedavi olurken kendine gelir. Yatağında bakar ki bir kolu yok... Hepten morali bozulur, asabileşir. Bir taraftan da hastaneyi birbirine katar:
 -Ben tek kolla nasıl yaşarım şimdi!
 Diye bağırıp çağırır. Kendini hastanenin penceresinden atıp intihar edeceğini söyler. Doktorlar başına toplanır, bakarlar Dursun ciddi, başlarlar nasihata:
 -Bak evladım, insan tek kolla da yaşayabilir, ölmediğine şükretsene. Sonra beterin beteri var. Geçen yıl Temel de kaza geçirdi. Onun iki kolunu birden kesmek zorunda kalmıştık... Ama o senin gibi bağırıp, hastaneyi birbirine katmadı. Şimdi de gül gibi yaşayıp gidiyor. İnanmazsan git de bak.
 Dursun, bir an sakinleşir, gider yukarı mahallede Temel'i bulur. Bir de bakar ki, Temel'in hakikaten iki kolu kesik ama, Temel bahçede kıvır kıvır oynuyor, hem de nasıl oynuyor...
 Bizim Dursun'un kafası karışır ve hayretle Temel'e yaklaşır:
 -Ula Temel, eyi ki seni gördüm, yoksa hayatum gideyidi. Ula bizim bi kolumuz kesildi diye intihar edeceğidum. Ama senin, iki koli kesik vaziyette, hem de bi dansöz gibi oynamana karşı teselli oldum... Şu dünyanın haline bak, benum tek kolum kesildi diye intihar edecek kadar beyinsuzum, sense iki koli yok göbek ataysun... Derken, Bizim Temel patlar:
 -Ula sen manyak misun, ne göbek atmasi. Sırtım fena halde kaşuniyi... Patlayrum.
 
E-POSTA...
 Şubat ayının soğuk günlerinde, ikisi de Amerika'nın değişik bölgelerinde, ayrı ayrı iş gezilerinde olan Dursun'la karısı, Florida'da buluşup yaz sıcaklarının yaşandığı bu bölgede, bir kaç gün geçirmeye karar verirler.
Eşi, Dursun'dan önce gider Florida'ya ve ertesi gün için Dursun'a da yer ayırttıktan sonra, ona bir e-posta gönderir. Fakat mesaj, adreste bir harfi yanlış yazdığı için, Dursun yerine, bir gün önce karısı ölen Temel'e gider. Yaşı da epeyce ilerlemiş bulunan Temel, bilgisayar ekranında mesajı okuyunca, korkunç bir çığlık atar ve düşüp bayılır. Zaten çok üzgün olan Temel'in bu çığlığı üzerine ev halkı odaya dolar ve herkes yerde yatan Temel'e yardım için koşuşturmaya başlar.
 Temel, bir süre sonra kendine gelir ve niçin çığlık attığını soranlara, bilgisayar ekranını gösterir:
 "Sevgili Kocacığım,
 Bugün, buraya ulaşır ulaşmaz, önce yarın senin gelişinle ilgili tüm işlemleri tamamladım, sonra da bana ayrılan yerime yerleştim. Burası gerçekten de dedikleri gibi çok sıcak... Seni dört gözle bekliyorum..." (Karın)
 
Daha Somut Bir Masaüstü
Adamlar yapmis abi dedirttirecek bir iş. Peki kim yapmis ? < http://honeybrown.ca/Pubs/BumpTop.html >
Askerden Yırtmanın Yolu
Saygideger Hakim Bey..

Saygilarimla size açiklama özgürlügümü kullanarak bazi seyleri bildirmek istiyorum
Umarim bu durumu en kisa zamanda açikliga kavusturursunuz..
Su günlerde askerlige çagirilacagim.
Yasim 24 ve 44 yaşında bir dul bayanla evlendim, kendisinin de bir kizi var 25 yaşında.
Babam ise bu bahsetmis oldugum kizi ile evlendi.
Böylelikle Babam, karimin kizi ile evlendigi icin damadim olmus oldu.
Bunun üzerine kizim da üvey annem olmus oldu babamla evlendigi icin..
Hanimimin ve benim gecen sene bir oglumuz oldu.
Oglum hanimimin kizinin erkek kardesi oldu, ayni zamanda Babamin da enistesi. Birde üveyannemin erkek kardesi oldugu icin dayi oldu.
Anliyacaginiz benim oglum benim dayim oldu..
Babamin esi sene sonunda dünyaya bir erkek cocugu getirdi.
O babamin oglu oldugu icin benimde erkek kardesim, vede kizimin oglu oldugu icin de torunum.
Yani beni torunumun erkek kardesiyim.
Ayrica bir Annenin evladinin babasi esi olduguna göre bende Esimin
Kizinin babasiyim vede kizimin erkek cocugunun erkek kardesiyim.
Kisacasi kendimin büyükbabasiyim..
Sayin Savci bey sizden ricam beni Askerlik görevimden azl
etmenizdir, sizde biliyorsunuz ki kanunlarimizda Baba, Ogul ve
Torun ayni zamanda askerlik yapamazlar..

Saygilarimla..

Not: Pskolojik rahatsizliklardan ve
(!)Ailedeki dengesizliklerden dolayi bu
genc adam askerlikten men edilmistir
(Dosyasina bu sekilde islenmis..)
Sanal Sergi [ Bilim Teknik ]

 


 
Bilim Teknik Dergisi'nin web sayfasında okurların tematik ve serbest konularda gönderdikleri fotoğrafların konulduğu bir sanal sergini olduğunu biliyormuydunuz. (Artık biliyorsunuz) Sizde burada Sizde aylık olarak yenilenen "ayın fotoğrafları" köşesinde yer almak istiyorsanız çalışmalarınızı buraya gönderebilirsiniz. Tabii bunun bazı koşulları var>>>
 
Sanal Sergi sayfası için kediye Tıkla
 


Ayrıca Ders kitaplarında okuduklarınızı zihninizde canlandıramıyorsanız "Bilgi Paketleri Köşesi"ni bir ziyaret edin
İKİ KURBAĞA

 

İKİ KURBAĞA
 
Biri beyaz, diğeri siyah renkteki kurbağalarımızın huy ve mizacı tıpkı renkleri gibi zıtmış. Ak kurbağa ne kadar iyimserse Karakurbağa o kadar kötümsermiş. Ak kurbağa birşeye “ak” mı dedi; o hemen atılıp “kara” dermiş. Her şeyin olumsuz tarafını görmeye o kadar alışmış ki, gördüğü her şeyi eleştirmeyi neredeyse meslek haline getirmiş. Yağmur yağsa, Karakurbağa:
         “Offff! Olacak şey mi şimdi bu?” diye şikayete başlarmış. “Yağmurda ne derenin tadı olur,  ne de ortalıkta avlayacak sinek bulunur. Nefret ediyorum yağmurdan!”
Arkadaşının aksine her şeyin güzel tarafını görmeyi seven Akkurbağa cevap vermeden edemezmiş:
        “Haksızlık etme lütfen! Sırf senin keyfin bozuldu diye güzelim yağmura niye düşman oluyorsun ki? Hem söylesene, yağmur yağmasa bizim evimiz-yurdumuz olan dereler, sazlıklar, bataklıklar kalır mı ortada?”
         Elbette o bu sözlerini tamamlayamadan Karakurbağa atılırmış:
       “Tamam tamam, bay çok bilmiş kurbağa! Biliyor musun, sen tam da insanların sözünü ettiği şu Polyannaya benziyorsun. Mutluluk rolü oynayacağım diye saçma sapan sözler ediyorsun. Hani, uçurumdan aşağı düşsen, ‘bak ne güzel uçuyorum’ diyeceksin neredeyse. Azıcık gerçekçi olsan ya canım!”
         Akkurbağa genelde bu tür tartışmaları uzatmak istemez ve şöyle dermiş:
         “Gerçeği görmek için asıl kendi kötümser bakışını terk etmelisin.”
         İşte böyle iki zıt kutupmuş kurbağalarımız...
Günlerden birgün canları sıkılınca derenin yakınındaki köye doğru gitmeye karar vermişler. Akkurbağa:
       “İstersen fazla yaklaşmayalım, biliyorsun yaramaz çocuklar bizi görürse canımızı acıtabilirler” dediyse de, Karakurbağa ısrar etmiş:
         “Akşamın bu karanlığında çocuklar bizi nereden görsün Allah aşkına! Şu en yakındaki evin oraya kadar gidelim, sonra geri döneriz. Korkaklığı bırak şimdi.” Akkurbağa, korkaklıkla suçlanmaktan çekindiğinden, çaresiz kabul etmiş.
        Köye girmişler ve evin yanına gelmişler. Akkurbağa sıkıntılı bir vıraklama ile “Hadi, artık dönelim, içimde kötü duygular var!” demiş demesine, ama Karakurbağa heyecanla atılmış:
        “Gel bir oyun oynayıp öyle dönelim. Şuradaki yüksek kovayı görüyor musun? İkimiz aynı anda üstünden zıplayacağız. Bakalım yarışmayı kim kazanacak?”
      “Akşamın bu vaktinde bırak böyle çocuklukları lütfen!” diye itiraz edecek olmuş Akkurbağa, ancak yaramaz arkadaşı bir türlü fikrinden vazgeçmemiş. Hatta “Dediğimi yapmazsan, seninle artık arkadaş olmam!” diye tehdit bile savurmuş. Bunca yıllık arkadaşını kaybetmek istemeyen Akkurbağa bu teklifi de istemeye istemeye kabul etmiş.
İki kurbağa hızla koşup zıplamışlar. Ama ne olduysa o zaman olmuş ve tam kova dedikleri şeyin üzerinde çarpışıp içine düşmüşler! Acı gerçeği o zaman anlamışlar: üzerinden atlamaya çalıştıkları o şey, yarısına kadar dolu kocaman bir süt güğümü değil miymiş meğer! 
         Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar: Güğümün kenarları zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş. Karakurbağa ümitsizlik içinde haykırmış:
          “Mahvolduk! Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu güğümün içinde ölüp gideceğiz.”
         “O kadar kolay pes etme bakalım” diye karşılık vermiş Akkurbağa. “Çıkmadık candan ümit kesilmez. Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de.”
          Karakurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş:
        “Benim kurbağa Polyannam! Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.”
        “Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın!”
Ne yazık ki, Karakurbağa’nın ümitsizliği her geçen dakika bütün kalbini daha çok kaplamış ve ümitsizliği arttıkça bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış. Ve en sonunda:
“Bacaklarımda derman kalmamış. Hakkını helal et kardeşim!” deyip sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir-iki dakika sonra da son nefesini vermiş...
        Akkurbağa arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Sürekli şu şekilde yalvarmış Allah’a:
        “Darda kalanların sesini ancak Sen duyar, onların imdadına ancak Sen koşarsın! Senin rahmet ve şefkatin süt güğümüne düşmüş zavallı bir kurbağaya da yetişir elbet! Kurtar beni Allahım!”
        Akkurbağa bu şekilde yalvarırken, bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış. Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden... çırpınmış, çırpınmış, çırpınmış.
Bu hal dakikalarca devam etmiş.
        Bir ara arka tarafından ayağına birşey çarpmış. Dönüp baktığında bunun irice bir tereyağı topağı olduğunu görmüş. Oraya nereden geldiğini düşününce, bu tereyağının farkında olmadan kendi çırpınışlarıyla meydana geldiğini anlamış. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş! 
       Azalmaya yüz tutan gücü, ummadığı kadar artmış. Bu defa niçin yaptığını bilerek bacaklarını yine çırpıp durmuş. Bir saat kadar sonra tere yağ topağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi güğümün dışına atlamış ve ilk sözü şu olmuş:
       “Rahmetinden ümidimi kestirmediğin ve imdadıma yetiştiğin için Sana şükürler olsun Allahım!”
 

 


            




Copyright © RoCk-StaR