Sizin de sekiz zekanız var!
Olay Nedir: Yasam
 
Kişilerin, yaşadığı
ortama göre bazı zekâ alanlarının zamanla köreldiğini biliyor
musunuz? Peki "herkes sekiz zeka ile doğar" desek ne düşünürsünüz?
Hangi zekâ türü daha önemli? Yaşanılan ortamlar zekâları nasıl
etkiliyor? Hangi zekâyı etkin kullanıyorsunuz? İşte çarpıcı
yanıtlar:
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr.
Özcan Demirel, çoklu zekâ kuramının amacının, eğitimde bireylerin
neler yapabildiğinden çok neler yapabileceğinin düşünülmesi olduğunu
belirtiyor.
Herkesin sekiz zekâ ile doğduğuna dikkat çeken Demirel, bu konudaki
soruları şöyle yanıtladı:
Bu yönteme göre ders tasarımı nasıl
yapılıyor?
- Öğretmen, örneğin cebir ve geometriyi bedensel zekâyı kullanarak
öğretiyor. Böylece kalem - kağıtla öğrenemeyen öğrenciler, model
kurarak ve formülleri rol yapma ile göstererek daha kolay
öğreniyorlar.
Yöntemi öğretmen belirler
Tüm zekâ türleri kullanılarak ders
yapılabilir mi?
- Evet. Bazı öğretmenler derslerinde tüm türleri bütünleştirerek
öğretimi daha uygun hale getiriyorlar. Bazıları ise öğrencilerine o
konuyu nasıl öğrenmek istediklerini sorarak, alanını kendilerinin
seçmesini istiyor.
Hangi zekâ türü daha önemli?
- Hepsine eşit derecede önem verilmeli. Geleneksel sistemde dil ve
matematik zekâsı üzerinde yoğunlaşılıyor. Yeni kuramda ise
öğrencilerde bulunan tüm güç ve becerilerin tanınması ve öğretilmesi
görüşü temel alınıyor.
Herkes 8 zekâ alanına sahip midir?
- Evet, tüm insanlar hepsine birden sahip olarak doğar. Ancak
öğrenciler sınıfa farklı zekâ alanları gelişmiş halde gelir. Çünkü
çevreler farklıdır. Başka bir deyişle, her çocuk kendi zihinsel güç
ve zayıflıklarıyla öğrenme ortamına katılır.
Zamanla değişiklik olur mu?
- İnsanların sahip oldukları tüm zekâlar yaşam boyu gelişim
halindedir. Önemli olan çocuğun güçlü ve zayıf olduğu alanlarını
görüp bunları geliştirecek uygulamalar yapılmasıdır. Yapılacak en
büyük yanlış, bir insanın özellikle bir çocuğun tek tür ile
etiketlenmesidir.
Yaşanılan ortamlar zekâları nasıl
etkiliyor?
- Bu kuramın temelinde biyolojik ve kültürel boyutlar var.
Kültürler, farklı zekâ türlerine verdikleri değerle zekâ gelişiminde
önemli rol oynuyor.
Zekâları birlikte kullanmalı
Çevremizde hangi zekâ türüne daha fazla önem veriliyorsa o mu
gelişiyor?
- Fazla değer verilen tür, diğerlerinden daha çok ve hızlı
gelişiyor. Çünkü kabul gören ve değer verilen davranışlar
motivasyonu arttırıyor ve bireyi bu davranışları zenginleştirmeye
yöneltiyor.
Tüm türler birlikte kullanılamaz
mı?
- Zekâlar her zaman birlikte çalışırlar ancak bu çok
karmaşık yollarla gerçekleşir. Örneğin bir futbol oyuncusu koşarken,
yakalarken ve vururken bedensel zekâyı; sahayı ve görevini tanırken
mekansal zekâyı; oyunun kurallarını öğrenirken dil ve sosyal zekâyı;
kendini değerlendirirken de içsel zekâyı kullanır.
Hangi zekâyı etkin kullanıyorsunuz?
Aşağıdaki maddeleri dikkatle okuyarak, sizin ve çocuğunuz için en
uygun olan cümleleri işaretleyin. Çalışmanın sonunda her bir bölümde
verdiğiniz yanıtları gözden geçirin. Hangi bölüme verdiğiniz yanıt
sayısı yüksek ise baskın olarak kullandığınız zekânız o olabilir.
Böylece geliştirmeniz gereken zekâ bölümlerini de fark
edebilirsiniz.
Sözsel - Dilsel
• Kitaplarım benim için çok önemli.
• Konuşmadan, yazmadan veya söylemeden önce kelimeleri kafamda
duyabilirim.
• Televizyon veya filmi seyretmektense, radyo dinlemekten zevk
alırım.
• Scrabble gibi kelime türetme oyunlarını severim.
• Tekerleme gibi dil oyunlarıyla kendimi ve başkalarını eğlendirmeyi
severim.
• Bazen diğer insanlar yazı veya konuşma dilimde kullandığım
kelimelerin anlamlarını sorma ihtiyacını duyarlar.
• Türkçe, edebiyat, İngilizce, sosyal bilgiler ve tarih
derslerinden, matematik ve fen derslerine göre daha çok zevk alırım
(alırdım.)
• Bir yolda giderken manzaradan çok ilan tahtalarındaki kelimeler
dikkatimi çeker.
• Konuşmalarımda okuduğum veya duyduğum olaylara değinirim.
• Yazmaktan çok hoşlanıyorum.
• Zaman zaman amatörce ya da profesyonelce şiir veya yazılar
yazarım.
Mantıksal - Matematiksel
Kolaylıkla aklımdan işlemler yapabilirim.
• Öğrenciyken matematik veya fen en sevdiğim derslerdi.
• Mantıksal düşünme gerektiren oyunlar oynamayı ve problemler
çözmeyi severim.
• Eğer ile başlayan deneyler yaparım.
• Aklım olaylarda bir mantık sırası, belli bir düzen arar.
• Bilimdeki yeni gelişmelerle ilgilenirim.
• Hemen her şeyin mantıksal bir açıklaması olduğuna inanırım.
• Bazen net, soyut, kelimesiz ve imajsız olarak düşünürüm.
• Diğer insanların yaptıkları ve söylediklerinde mantık yolu bulmayı
severim.
• Herşey ölçülüp, kategorize edilip, analiz edildiğinde daha rahat
ederim.
• Zekâ oyunlarından zevk alırım.
Görsel - Mekânsal
• Gözlerimi kapattığımda genellikle net resimler görürüm.
• Renklere karşı duyarlıyım.
• Etrafımda gördüklerimi kaydetmek için sık sık fotoğraf makinesi
veya kamera kullanırım.
• Puzzle ve bulmaca gibi görsel oyunları severim.
• Canlı ve parlak rüyalar görürüm.
• Tanımadığım bir yerde dolaşırken kolaylıkla yolumu bulurum.
• Çizmeyi ve karalamayı severim
• Bana göre geometri cebirden daha kolaydı.
• Yukarıdan kuşbaşı baktığımda bir şeyin nasıl görüneceğini
kolaylıkla hayal ederim.
• Resimleri çok olan yazılara bakmayı tercih ederim.
Bedensel - Kinestetik
• Düzenli olarak bir spor dalıyla uğraşırım.
• Uzun zaman hareketsiz oturmak çok zor gelir.
• Dikiş dikme, dokuma, oyma, model yapma gibi ellerimi aktif olarak
kullanabileceğim çalışmaları severim.
• Güzel fikirlerim genellikle yürürken, koşarken veya başka bir
fiziksel aktivite yaparken ortaya çıkar.
• Boş vakitlerimi dışarıda geçirmeyi severim.
• Birisiyle konuşurken genellikle ellerimi veya başka şekillerde
beden dilimi kullanırım.
• Bir şeyleri daha iyi öğrenmem için onlara dokunma ihtiyacı
duyarım.
• Deli gibi koşmayı veya benzeri çılgın hareketleri severim.
• Kendimi ‘koordinasyonu çok iyi’ olarak tanımlıyorum.
• Yeni bir beceri geliştirebilmem için okumak veya seyretmektense
uygulamam gerekir.
• Jest ve mimiklerimi, beden dilimi etkin olarak kullanırım.
Müziksel - Ritmik
• Sesimin müziğe yatkın olduğunu düşünüyorum.
• Bir notanın yanlış olduğunu hemen anlarım.
• Sık sık radyodan, kasetten, diskten müzik dinlerim.
• Bir enstrüman çalarım.
• Müzik olmasaydı hayatım pek bir şeye benzemezdi.
• Yürürken aklımda genellikle bir müzik sesi olur.
• Basit bir vurma aleti ile bile müziğe eşlik edebilirim.
• Bir çok şarkının veya müzikalin bestesini yapabilirim.
• Bir parçayı bir iki kere dinledikten sonra iyi bir şekilde
söyleyebilirim.
• Çalışırken veya yeni bir şey öğrenirken genellikle mırıldanırım.
Kişiler arası - Sosyal
• Çevremdeki insanlar fikir danışmak için bana gelir.
• Voleybol, basketbol gibi grup oyunlarını yüzme ve koşma gibi
bireysel olanlara tercih ederim.
• Bir sorunum olduğunda kendi başıma çözmek yerine, birinin
yardımına ihtiyaç duyarım.
• En az üç tane yakın arkadaşım vardır.
• Sosyal olabileceğim oyunları tercih ederim.
• Bildiğim şeyleri başkalarına da öğretmeyi severim.
• Kendimi lider olarak görüyorum.
• Kalabalığın ortasında kendimi rahat hissederim.
• İşimle veya topluluğumla ilgili sosyal olaylara katılmayı severim.
• Evde yalnız kalmaktansa bir arkadaş toplantısına gitmeyi tercih
ederim.
Kişisel - İçsel
Düzenli olarak meditasyon, değerlendirme veya hayatla ilgili önemli
soruları düşünerek vakit geçiririm.
Kendim hakkında daha fazla bilgi edinmek için kişisel gelişim
seminerlerine ve rehberlik toplantılarına katılırım.
Aksiliklere esneklikle yaklaşırım.
Yalnızca benim bildiğim bir hobim vardır.
Hayatımla ilgili düzenli olarak düşündüğüm önemli amaçlarım vardır.
Güçlü ve zayıf olduğum yönlerime mantıklı bir bakış açım vardır.
Etrafımda birçok insanın olduğu kalabalık bir yerde olmak yerine,
tek başıma bir odada hafta sonu geçirmeyi tercih ederim.
Kendimi, istekleri güçlü ve bağımsız hissederim.
Kendi işimi kendim yaratırım ve hatta kendi işimin sahibi olmayı da
düşünmüşümdür
Asrın Aşk Şiiri
Olay Nedir: Yasam
Asrın Aşk Şiiri
Yaşanılanları Kontrol-S
ile kaydedip,
Kontrol-Z ile geri yaşıyorum
Ben sevdamı download edip masaüstüne alıyorum.
En çokta ekranı kapladığın o anı özlüyorum
Italik yürüyüşlüm, Bold
bakışlı sevdiğim...
Öyle bir halt yedim ki, sakın affetme beni
Simge durumuna küçült,
saatlerce beklet beni
Tüm sistemlerimi çökert, Ziple sıkıştır ve parçala
Alt F4 ile kapat, Shift ile değiştir beni
Kedinin mousela oynadığı gibi oyna,
Manzaralı mouse pedinde gezdir beni
Yeni bir pencere açalım ve unutalım her şeyi
Geri dönüşüm kutusuna gönderelim maziyi
Kısa yol oluştur fazla bekletme bu seveni
En çok Flash Animasyonlu halini özlüyorum
PC görünüşlü, Mac duruşlu sevdiğim
Kalpten kalbe bağlantım bağlantısı yapılır
Kapanır kapılar, ağa
oturum açılır
Sevdamız monitöre saniyelerle yazılır
Disconnect olursam beni yine arar mısın?
Masaüstünde bulamazsan belgelerime bakar mısın?
Yokluğunda erişim paketi teselli olmasa da
Değişiklikleri kaydedip,
yeniden bağlanır mısın?
Dünyada Çay Kültürü
Olay Nedir: Yasam
Dünyada Çay Kültürü

İlk çay biraz keyif, biraz da tıbbi nedenlerle içilmiş,çay içerek
zihni uyanık tutmak, binbir derde deva özelliklerinden yararlanmak
hep söz konusu edile gelmiş. İşin güzel ve şaşırtıcı yanı ise, çayın
sıcak bir içecek olmanın ötesine geçmesiyle başlıyor. Önce Çinliler,
daha sonra çayı onlardan altıncı yüzyılın sonuna doğru aldıkları
söylenen Japonlar, kendi dini ritüellerine ve eskiden beri törensel
olan yemek adabına uygun düşen bir çay içme töresini geliştirmişler.
Dünya üzerinde milyonlarca kişi gün boyu çay içerken bunu sıradan
bir iş gibi yaparken, Japonlar ve Çinliler, buna derin bir anlam
yüklüyor.
Avrupa'da 17. yüzyıldan beri bir keyif maddesi olarak bilinen çay,
19.yüzyılda tüm Kuzey Denizi civarında, bir halk içeceği haline
gelmiştir. Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer
tutan çayı, hintliler süt ve şekerle, Kuzey Afrikalılar yeşil çayı
taze nane ile lezzetlendirirler. Çay kültürü her ülkede farklı
yorumlanmaktadır.
Çin
Çay, içecek sayılmadan önce uzun zaman ilaç olarak kullanıldı.
Çin'de ilaç dışında içecek olarak kullanılmaya başlandığı ilk
dönemler 4. ve 5. yüzyıl olmuştur. O zamanki çay çayın
hazırlanmasına baktığımızda büyük farklılıklar olduğunu görmekteyiz:
Yapraklar buhardan
geçirilip, havanda ezildikten sonra bir kapta toplanır. İçine
pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve isteğe göre
soğan katılıp kaynatılır.'
Günümüzde bu adet Tibetliler ve bazı Moğol kabilelerinde devam
etmektedir.
8. yüzyıl kaynaklarında Çinlilerin iyi bir çay yaprağını şöyle
tanımladıklarını görmekteyiz:
'Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları
gibi kıvrımlı, tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak'
Çinlilere göre çay, küçük fincanda soğumadan içilmeli ve hemen
yenilenmelidir. Hem rahatça içebilmek, hem de içerken içtiği çayı
görerek manevi bir haza kavuşmak için fincanların geniş ağızlı
olanları tercih edilir.
Aynı yaprağı defalarca demleme olayı Çin'de yaygın olup, bunu bir
sanata dönüştürmüşlerdir.

Japonya
Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama Japonlar
çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu
da törensel yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay
içme töresi haline getirmişlerdir.
Taoculuk, Budizm ve Zen'in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir
ilişki içinde olan Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz
almaya değil, iç dünyaya ilişkin bir ritüel olan Japon çay
töresinde, Katolik ayinlerinde İsa'nın kanını simgeleyen şaraptan
daha önemli bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu
törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde
ağırlamaktır.
Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Bir sanat eseri
olarak çay, en ince niteliklerini ustasının elinde gösterir. İyi ya
da kötü resim olduğu gibi iyi ya da kötü çay da vardır. Dünya da en
kötü üç şeyden biri kötü hazırlanarak mahvolan mükemmel bir çaydır.
Japonlar çaya bir sanat olarak bakarlar. Diğer sanatlarda olduğu
gibi çay sanatının da dönemleri ve ekolleri olmuştur. Kaynatma,
Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilir.
Günümüzde son ekolün ağırlığı hissedilmektedir.
Günlük kullanımda demli çay kullanılmakla beraber, çırpma metodu ile
hazırlanan toz çay her zaman çayların efendisi olarak kabul edilir.
İngiltere
Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan
İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline
getirdiler. Çayın ilk başlarda pahalı olması, yaygın bir içecek
olmasını engelledi. Bu da çayı üst düzey toplantılara özgü bir
şölen, prenslere ve asillere ayrılmış bir hediye haline getirdi.
İngilizler, Eraly Grey çayını tecih ederler. Bu yoğun kokulu çay,
bergamut esansı ile harmanlanarak hazırlanmaktadır. Bugün İngiltere
de çat kapı gelen birine konukseverliğin işareti olarak bir fincan
çay sunulur. İkindi vakti olan 'Beş Çayı' olarak adlandırılıp,
Dünya'ya da armağan edilen küçük çay daveti, dostların bir araya
gelmesi için düşünülmüş olup, Kral Edward döneminden beri devam
etmektedir.
Bu arada İngiltere Kraliçesi'nin çayının suyunu bütün gezilerinde
yanında taşıdığını biliyormuydunuz?
Rusya
Rusya'da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Ruslar çaylarını
semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave
ederek içerler. Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker atmaz,
şekeri ağzına alarak çayını içer. Eski kültürü yaşatanlar arasında,
çaya şeker yerine bir çay kaşığı kaymak koyanların yanısıra,
Anadolu'nun kimi yörelerinde olduğu gibi ve çayı bazen bardak
altlığına dökerek içenlerde bulunmaktadır.
Çay, konuklara yanında marmelat ile sunulur. Konuk, daha fazla çay
gelmesini önlemek için bardağın altlığı bardağın üstüne konulur.
Fransa
Fransız entelektüellerinin özel bir çay sevgisi vardır. Yaygın çay
salonlarının yanısıra, romantik isimlerin takıldıkları çeşitli
çayların satıldığı küçük çay dükkanı zincirleri vardır.
Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir
fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir
çikolata, krokan veya pralin ikram edilir.
Moğolistan
Moğolların çay içme biçimleri ise inanılır gibi değil. Çaya biraz
yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekliyorlar. Hadi bu neyse,
ama ya kuzu etli çaya ne dersiniz? Dilim dilim edilip bir hafta açık
havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim
koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazanıyorlar.
Türkiye
5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç
girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra,
kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay
gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı
edilemez. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz
kurallarından biri olan demliğin sıcak olması şartını, demliği
çaydanlığın üstüne oturtularak, ustaca ve güzelce çözümlememizdir.
Buna karşın; çayın acıyıp
tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp
başka bir demliğe boşaltmıyoruz o da işin ayrı bir yanı.
Peki Türk çay kültüründe
olmayan; Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla
aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte
demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak.
Türkler, Anadolu'ya
gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın Türkiye'ye gelmesi
ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin Anadolu'da
yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. Türklerde çayın
yaygınlaşmasına ilişkin şöyle bir hikaye anlatılır:
Hoca Ahmet Yesevi bir gün
Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün
hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu
Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca
Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın
izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun
olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca
Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider.
Sonra, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa
bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin" diye dua
etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya
başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.
Halk kültürü ve
etnografyasında çay önemli bir yer tutar. Çay bugün sosyal
hayatımızda yerini dolduramayacak derecede sağlamlaştırmış, onun
etrafında oluşan kültürüyle birlikte yaşamaktadır.
Sabah kahvaltısından
gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde bulunan çay, değişik
kültürel değerlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Çayla ilgili; tekerlemeler, bilmeceler, mani ve türküler, ilahiler,
efsaneler, fıkralar, gelenek ve görenekler başlı başına kültürel
değerlerdir. Hatta, çay kelimesi Çince olduğu halde, sözlüklerde ve
deyimlerde yerini bulmuş geniş bir kelime ve deyim sayısına
ulaşmıştır. Çay, Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay
Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek,
Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi,
Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi kelimelerin yanında; Tavşan Kanı
Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa
Çayı gibi deyimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Yetiştirilmesinden,
hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay
etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan
makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları,
bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün
etrafında oluşan etnografik maddelerdir.
Bunlardan en önemlisi,
çayın kendisinden ayırd edemeyeceğimiz semaver kültürüdür. Semaver
19. yüzyıldan itibaren Ortaasya'da yaygın olarak kullanılmaya
başlanılmıştır. Ahmet Yesevi'den gelen mirasla çayın şifalı olduğuna
inanıldığı gibi, semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılır hale
gelmiştir. İnsanlara bir hayat, muhabbet verici, dertlere deva
olarak görülür. Semaverin şifa dağıttığına o kadar inanılırdı ki
hamam çıkışında ve mevlitlerde insanları rahatlatmak için semaver
kaynatılır ve çay içilirdi. Semaver edebiyatımızda da başlı başına
bir yer tutmaktadır. Semaver şifahaneye benzetilmiştir.
Daha düne kadar yurdumun
kahve ve çay bahçeleri "cafe"lere özenerek cam bardağı ortadan
kaldırmış, porselen ya da cam fincanlarda servis yapmaya başlamıştı.
Bir de tabii poşet çay girdi ki yaşamımıza, "cafe"lerin dışında kimi
evlerde de yüz yıllık çay demleme usullerimiz hemen rafa kaldırıp
demlik poşeti çaylar fincanda sunulmaya başlandı. Allah'tan
şimdilerde, turistlere porselen/seramik fincanda poşet çay sunmanın
pek de zekice bir şey olmadığı kavranmaya başlandı. Bunda
"Yunanlılar ince belli cam bardakta çay veriyormuş" haberinin etkisi
oldu mu bilmiyorum ama son zamanlarda, "cafe"lerden başlayarak, çay
bahçelerinde de çay severlerin ısrarı üzerine ideal boyutta olmasa
da cam bardaklar kullanılmaya başlandı. Hani şu nedense "Ajda Pekkan
bardağı" denen iri bardaklar. Ama gerçek çay severlerin gönlünde
yatan küçük, ince belli bardaklar tabii ki.
Gün boyunca çay içmemizin
yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar,
kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz
yadsınamaz, hele türkülerimize, ilahilerimize, manilerimize de
girdiği hatırlanırsa...
|