Geyik Mizah Komedi Şamata

                         
                                                 
                                                                                       Soldiers of الله United Satans of America
   
                         wWw.DuRSuNZaMaN.Tr.Cx

   
www.dursunzaman.tr.cx
SAGLIK
BILGISAYAR
DONANIM
YAZILIM
OYUN
PROGRAM
www.dursunzaman.tr.cx
Nasıl Daha İyi Bir Türkiye
Yasam
İlginç Haberler


www.dursunzaman.tr.cx
YUH ARTIK
SÜPER Bİ SEY
HAYRET Bİ SEY
KOMİK
KORKUNC
ARSİVLİK
İNTERNET
HABER
GEREKSİZ
RESİM
EGLENCELİK
MÜZİK
TEKNOLOJİ
İLGİNCH LİNKLER
SEYİRLİK OLAYLAR
SÜPER VİDEOLAR


 









¦¦¦ ¦¦¦ www.dursunzaman.tr.cx ¦¦¦ ¦¦¦

 

www.dursunzaman.tr.cx
Yerli Klip İzle
Yabancı Klip İzle
Faydalı Linkler
Şiirler

Burcunu Oku 
Günlük Burç

 

 

MENÜ
Son Haberler Son Gelişmeler İçin Tıklayınız
Ufak bir Şakaya Hayır Demezsiniz Umarım:)
Otomatik Yıkama Yağlama Servisi :)
GooGle İ BeN YaPSaYDıM :)
SAKIN TIKLAMA
HATASIZ SAYFA OLMAZ HATASI :)
AŞKLI MEŞKLİ OLAYLAR

LÜTFEN YENİLİKLERİ ANA SAYFADAN KONTROL EDİNİZ...!
 


=:>TIKLA<:=

 

   SAGLIK

 

ÜZÜM ÇEKIRDEĞI

Olay Nedir: Saglik

ÜZÜM ÇEKIRDEĞI  
 

Üzüm Çekirdeği Avrupa'da ilaç niyetine satılıyor. Mucizevî çekirdek ödemden,nezleye kadar bir çok hastalığın tedavisinde
kullanılıyor. Üzümün çok faydalı olduğu bilinir. Özelliklede zihin açıcı yönü ile sınavlardan önce kuru üzüm tavsiye edilir. Ama
birçoğumuz üzümü yerken çekirdeğinden muzdarip oluruz. Onu tüketmez, atarız Hatta marketlerde en çok çekirdeksiz üzümler rağbet
görür. Halbuki üzümün çekirdeği bugün birçok Avrupa ülkesinde ilaç niyetine, tabletler halinde satılıyor. Yavaş yavaş Türkiye'de
de yaygınlaşmaya başlayan üzüm çekirdeği, yakında bütün eczanelerdeki yerini alacak gibi. Bu çekirdeğin en önemli faydası kan
damarı onarıcısı olması. Kan damarları insan için hayati önem taşıyor.Başınızdan ayak uçlarınıza kadar her doku kanla beslenir.
İncecik kılcal damarlardan, geniş atardamarlara kadar, karmaşık kan damarları ağı sizin yaşam hattımızdır. Eğer kan damarları
yaşlanır, hastalanır, zayıflar, incelir ve kan sızdırırsa, sağlığınız tehlikede demektir. Eğer oksijeni taşıyan kan düzgün bir
biçimde akmıyorsa kalp kasınız hasar görebilir. İşte üzüm çekirdeği, zayıflamışkan damarlarını güçlendirip normal sağlıklarına
döndürebilen, dolaşım bozukluklarının düzeltebilen ve önleyebilen bir yapıya sahip. Özelliği ise tamamen doğal olması... Çekirdek,
damar hastalıklarını tedavi ediyor. Zayıflamış kan damarlarının yapısını güçlendiriyor.
Ayrıca üzüm çekirdeği bilinen en güçlü antioksidan... Yapılan bazı testlerde, E vitamininden 50 kat daha güçlü olduğu ortaya
çıkmış. İlk Fransa'da keşfedildi Üzüm çekirdeği 40 yıldır Avrupa'da, özellikle üzüm bağlarının çokluğu ile bilinen Fransa'da
etkili bir biçimde kullanılıyor.
Üzüm çekirdeği 1947 yılında Bordeaux Üniversitesi'nden emekli tıp profesörü Fransız Kimyacı Jack Masquelier tarafından keşfedilmiş.
Çekirdek ilk olarak hamileliğinden dolayı aşırı ödemi olan fakültenin dekanının eşine, dekan tarafından verilmiş.
Masquelier o günü şöyle anlatıyor;"Kadın, şişmiş bacakları ile o kadar yorgun görünüyordu ki, güçlükle
yürüyebiliyordu. Yüzünden, çektiği acıları okumak mümkündü.Ne yapabilirim de bu kadının acılarını dindirebilirim diye düşündüm.
Sonra dekanın eşine çekirdek verdiğini gördüm.Dekanın eşi 48 saat içinde iyileşti. O halde, ben üzüm çekirdeğinde özel bir
şeyler olabileceğini düşündüm."1950'de üzüm çekirdeği Resivit olarak bilinen ve Fransa'da satılan ilk damar koruyucu ilaç olmuş.
Doktor Masquelier ve meslektaşları, üzüm çekirdeğinin varis üzerindeki etkisini doğrulayan dokuz deney yapmışlar. Bununla birlikte
çekirdek, göz kamaşması, gece körlüğü, maküler dejenerasyon gibi göz sorunlarının, arterit, saman nezlesi, alerji ve burun
kanamalarını tedavisinde de kullanılmış. "Eğer düzenli olarak üzüm çekirdeği alırsanız, damar duvarlarınız
güçlenecektir." diyor Dr. Masquelier. Diş eti kanayanlar kullanmalı. Peki üzüm çekirdeğine ihtiyacınız olup olmadığını nasıl
öğreneceksiniz? Doktor Masquelier'in konu ile ilgili görüşleri şu şekilde:
"Sabahleyin dişlerinizi fırçalarsınız ve diş etlerinizin kanadığını görürsünüz.
Ya da göz korneasında bir kan lekesi fark edersiniz. Veya geceleri kendinizi yorgun hissedersiniz, baldırlarınız şişer,
ödem olduğunu fark edersiniz. Bu durumda damar zayıflığından muzdaripsinizdir ve üzüm çekirdeği tüm bu patolojik mekanizmalarla
mücadele eder.
"1995 yılında İtalya'da yapılan bir araştırmada 150 miligramlık üzüm çekirdeğinin ağrıyı, yanma karıncalanma hissini ve
atardamarların şişme derecesini azaltmada, yaygın olarak kullanılan bir eczacılık ilacından daha hızlı ve üzün sureli etkili
olduğu bulunmuş. 1985 yılında da Fransa'da 92 hasta üzerinde yapılan kontrollü deney, 28 gün boyunca 300 miligram üzüm
çekirdeği almanın, ağrıyı, karıncalanma geceleyin giren bacak kramplarını ve şişkinliği yüzde 50'den daha fazla azalttığını
göstermiş. Üzüm çekirdeğini diğer bir faydası ise gözlere... Gece görüşünde önemli olan parlak ısıların neden olduğu göz
kamaşmasını geçirmeye yardımcı oluyor. Yine Fransa'da 100 denek üzerinde yapılan iki ayrı araştırmada 5 hafta boyunca
günde 200 miligram üzüm çekirdeği almanın parlak ısılara maruz kaldıktan sonra görme keskinliğine yeniden kavuşma durumunu
artırdığı ortaya çıkmış. Ayrıca testlerde üzüm çekirdeği ürünün bir bilgisayar ekrani karşısında çalışmanın neden olduğu göz gerilimini
geçirdiği ve miyop kişilerde retinanın işlevini ve duyarlılığını düzelttiği görülmüş.
Üzüm çekirdeğinin tansiyonu ve onun sonuçlarını düzenlemeye yardımcı olabileceği de belirtiliyor. Araştırmaların gösterdiğine
göre, yüksek tansiyonlu insanlar genellikle çok geçirgen olan, zayıf kılcal damarlara sahipler. Bu da onların kılcal damar
kanaması geçirme ve göz retinasındaki kan damarlarının yırtılma olasılıklarını artırıyor.

Dr. Miklos Gabor'un yaptığı araştırmada üzüm çekirdeği yüksek tansiyonlu deneklerde kılcal damarları güçlendirmiş.
Anti-Aging etkisi Üzüm çekirdeği damarları yenilediği için ayrıca anti-aging etkisine sahip. Yenilenen damarlar yaşlılığı
geciktiriyor. Böylelikle cildinizdeki yaşlanma belirtileri azalıyor.Uluslararası sertifikalı Organik Üzüm Çekirdeği Ekstraktinin
içerdiği Proantosiyanidin, bilinen en güçlü etkisi antioksidant. Üzüm çekirdeğinin antioksidant etkisi vitamin E'den 50, vitamin C'den 20 kat daha fazla.Antioksidantlar, vucudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli hava v.s. ile alınan zararlı maddeleri etkisiz hale getiriyor.
Uzmanlara göre vücudun antioksidant üretimi 25 yaşından sonra yavaşlamaktadır. Bu yavaşlamanın yol açtığı deformasyonları yok etmek için bilinen en kuvvetli antioksidant ise organik üzüm çekirdeği ekstraktıdı olduğu belirtiliyor.
Çekirdek, bağ dokularını güçlendirerek cilt sarkmasına engel oluyor. Cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasını sağlıyor.

Üzüm çekirdeğinde tavsiye edilen miktar günde 150 ile 300 miligram.
Damar sağlığını korumak için gerekli doz ise günde 5-10 gram. Üzüm çekirdeğinin insanlar üzerinde her hangi bir yan etkisi görülmemiş.
Prof. Peter Rohdewald tarafından laboratuar fareleri, kobaylar ve köpekler üzerinde yapılan araştırmada doğal çekirdeğin, toksik, mutajenik, karsinojenik olmadığı tespit edilmiş.
Kimler kullanmalı?
* Kan damarlarının yardıma ihtiyaç duyduğunu düşünenler.
* Cildindeki kırışıklıklar günden güne fazlalaşanlar
* Cildi cansız ve solgun görünenler
* Cinsel yaşantısında kendini yetersiz hissedenler
* Kalple ilgili sorunları olanlar
* Ani kalp krizi riski olanlar
* Görme gücünde yaşlanmaya bağlı bozulma olanlar
* Şişlikler ve ödem alerjilerinde
* Yüksek tansiyonda
* Kolayca kanama ve morarma eğilimi olanlar
* Daha önce kanamaya bağlı felç geçirenler
* Şeker hastalığı olanlar
* Varis ve hemoroit gibi sorunları olanlar...
Sunu belirtmek gerekiyor ki; yukarıda bahsettiğimiz faydaların birçoğu çekirdeğin damarları onarıcı özelliğinden kaynaklanıyor.
Çünkü damarlar, insan bedenini ayakta tutan ana mekanizmalar.  Onların bozukluğu insan bünyesinde birçok hastalığa neden oluyor.
Damarları onaran çekirdek, böylelikle diğer hastalıkların iyileşmesinde de önemli bir etkiye sahip oluyor.
Dünya bir ayna gibidir; siz onu gülümseyerek karşılarsanız, o da size gülümser.
 


Karın şişkinliği ve gazın nedenleri

Olay Nedir: Saglik

 


 

Her insanda normalde geğirti veya anüs yoluyla çıkartılan gaz
 oluşur. Buna karşılık pek çok insan normal miktarda gazları olmasına rağmen karınlarında gaz veya şişkinlik hissederler. Çoğu insan günde ortalama 14 kez gaz çıkarır. Genel Cerrahi Uzmanı  Op. Dr. Bülent Koç, Mynet okurları için yazdı.
 
Karındaki gazı genelde kokusuz olan,karbondioksit, oksijen, nitrojen, hidrojen ve bazen de metan gazları oluşturur.
Gazın hoş olmayan kokusunu ise kalın barsaktaki bakterilerin oluşturduğu sülfür içeren az miktardaki gazlar oluşturur. Barsaklardaki gazın %1'den azı kokuyu oluşturan gazlardır, bunlar uçucu kısa zincir yağ asitleri, amonyak, hidrojen sülfür ve değişik uçucu amino asitlerdir.
 
Yemek borusu, mide, ince ve kalın barsaklardan oluşan sindirim sistemimizdeki gazın iki kaynağı vardır.

Bunlar: Kalın barsakta normalde bulunan zararsız bakterilerin bazı sindirilmemiş gıdalarda bozulma yapması ile oluşan gazdır.
 
Hava yutma (aerofaji) mide gazının en sık sebebidir. Her insan yerken veya içerken bir miktar hava yutar.Hızlı yiyip içen, sakız çiğneyen, sigara içen ve uygun olmayan ( gevşek ) takma diş kullananlarda ise normalden fazla hava yutulur.
Midedeki gazın önemli bir kısmı geğirme ile çıkartılır, geride kalan kısım ince barsaklara geçer ve burada kısmen emilir, az bir miktarı ise kalın barsaklara geçer ve makat yolu ile atılır. Mide kendisi de mide asidinin bikarbonatla karışması sonucu karbondioksit gazı oluşturur ancak bu gazın önemli bir kısmı ince barsaklarda emilir ve kalın barsağa kadar ulaşmaz.
 
Sindirilmemiş Gıdanın Bozulması

İnsan vücudu bazı karbonhidratları ( şeker, nişasta ) ve pek çok gıdada bulunan lifleri ince barsaklardaki enzimlerin yetersizliği ya da yokluğu nedeni ile sindiremez. Bu sindirilmemiş gıda ince barsaklardan kalın barsağa geçtiğinde, kalın barsaktaki normal flora dediğimiz zararsız bakterilerce bozulmaya uğrar ve hidrojen, karbondioksit, insanların üçte birinde de metan gazı oluşur. Sonuçta bu gazlar anüs yoluyla dışarı atılırlar. Metan gazı oluşan insanların gaitaları su içinde yüzer. Araştırmalar neden bazı insanlarda metan gazı oluşup bazılarında oluşmadığını açıklayamamıştır.
 
Bir kişide gaz oluşturan gıdalar başka bir kişide gaz oluşturmayabilir. Kalın barsaktaki bazı bakteriler diğer bakterilerin oluşturduğu hidrojeni yıkabilirler. Bu iki tip bakteri oranı da bazı kişilerde daha çok gaz oluşunu açıklayabilir.
 
Hangi Gıdalar Gaz Yapar?
 
Karbonhidrat içeren gıdaların pek çoğu gaz yapar, buna karşılık yağlar ve proteinler daha az gaz yapan gıdalardır.
 
Şekerler: Gaz oluşturan şekerler raffinoz, laktoz, fruktoz ve sarbitoldur.

Raffinoz: Fasülye bu kompleks şekeri çok miktarda içeren bir besindir. Daha az oranda lahana, bruksel lahanası, karnıbahar, kuşkonmaz, diğer sebzeler ve tüm hububatlarda bulunur.
 
Laktoz: Laktoz sütteki tabi şekerdir. Peynir, dondurma gibi ürünlerde de bulunur. Ekmek, tahıl, mayonezde de bulunur. Özellikle Afrika ve Asya kökenli ırklarda laktozu sindirmeyi sağlayan laktuloz enzimi düzeyi düşüktür, kişi yaşlandıkça da enzim düzeyi düşer. Bunun sonucu olarak kişiler yaşlandıkça laktoz içeren gıdalar yeme sonucu oluşan gaz şikayeti giderek artacaktır.
 
Fruktoz: Fruktoz normalde soğan, enginar, armut ve buğdayda bulunur. Ayrıca bazı içeçek ve meyva sularında tadlandırıcı olarak kullanılır.
 
Sorbital: Sorbital meyvalarda doğal olarak bulunan bir şekerdir. Elma, armut, şeftali ve erikte çok vardır. Ayrıca birçok diyet gıdalarında, tadlandırıcılarda ve sakızlarda bulunur.
 
Nişasta: Patates, mısır, bazı tatlılar, pastalar ve buğdayda bulunan nişastanın bir kısmı kalın barsağı geçip orada bakterilerce yıkılarak gaz oluşturur. Pirinç gaz oluşturmayan tek nişasta çeşididir.
 
Lif: Pek çok gıda eriyebilen ve erimeyen lifler içerir. Eriyebilen lifler suda kolayca çözünür ve barsaklarda jel kıvamında bir yapı oluşturur. Bunlar, yulaf, fasulye, bezelye ve pek çok meyvada bulunurlar. Eriyebilen lifler kalın barsağa kadar sindirilmeden gelip, burada gaz oluşumuna yol açarlar. Erimeyen lifler ise barsaklardan hiç değişmeden geçer ve çok az gaz oluştururlar. Buğday, kepek ve bazı sebzeler bu tür lifleri içerirler.
 
Gaza Bağlı Semptomlar ve Problemler Nelerdir?
 
En sık görülen semptomlar geğirme, çok gaz çıkartma, karında şişkinlik ve karın ağrısıdır. Bu bulgular herkeste oluşmayabilir. Burada en belirleyici faktörler vücudun ne kadar gaz ürettiği, barsakların ne kadar yağ asidi absorbe ettiği ve kişideki kalın barsağın gaz gerginliğine olan hassasiyetidir.
 
Geğirti: Yemek sonrası mide dolu iken ara sıra oluşan geğirme normaldir. Sık geğirtisi olan bazı kişiler ise yemek yerken aşırı hava yutarlar ve bu hava mideye inmeden geri gelip geğirti oluşabilir.
 
Sık geğirtisi olan kişilerde ise reflü hastalığı, mide fıtığı, gastrit, ülser gibi üst sindirim sistemi rahatsızlıkları olabilir.
 
Geğirti yapan iki nadir görülen kronik gaz sendromu vardır. Bunlar meganblase sendromu ve gaz-bloat sendromudur.
Meganblase sendromu özellikle ağır yemek yeme sonrası, yemek esnasında aşırı hava yutmaya ve bunun midede aşırı şişkinlik yapmasına bağlıdır. Bunun sonucu aşırı şişkinlik, tıkanma hissi ve nefes darlığı oluşabilir ve bu durum kalp krizini taklit edebilir.
 
Gaz-bloat sendromu ise reflü hastalığı ameliyatları sonrası oluşabilir. Bu ameliyatta yemek borusu ile mide arasında oluşturulan yeni yapı gıda ve havanın mideye geçmesine izin verir ancak normal geğirme ve kusma eylemini engelleyebilir. Özellikle çok hava yutanlarda bu durum ciddi bir sorun haline gelebilir.
 
Soğan, domates ve biberli gıdalar geğirmeyi arttırır. Sürekli geğirme ise bazı hastalıkların belirtisi olabilir. Bunlar safra kesesi taşları, ülser hastalığı ve reflü hastalığıdır. Ankisiyete yani aşırı endişe hallerinde de çok hava yutup devamlı geğirme alışkanlık haline gelebilir.
 
Çok Gaz Çıkartma
 
Fazla sayıda gaz çıkartma çok sık dile getirilen bir yakınmadır. Ancak kişiler günde 10-25 kez, ortalama 14 kez gaz çıkartırlar ve bu da normaldir. Bazen çok fazla gaz çıkartmanın sebebi ağır karbonhidrat sindirim bozukluğu veya kalın barsaklarda aşırı bakteri üremesi olabilir.
 
Karında Distansiyon (aşırı şişkinlik)
 
Çoğu insan karında şişkinlik hissinin çok fazla gaz oluşmasına bağlı olduğunu düşünür. Aslında çoğunlukla gaz miktarı normaldir ancak bazı rahatsızlıklara bağlı kişi çok gaz varmış gibi algılar çünkü gaza karşı hassasiyeti artmıştır.
Aşırı karın şişkinliği genellikle barsak çalışma bozukluklarına bağlıdır. En sık olarak irritabl barsak sendromu veya spastik kolon denilen durumlarda oluşur. Bu kişilerde barsak çalışması bozulmuş ve barsak adelelerinde kasılmalar oluşmuştur. Kalın barsağın splenik fleksura denilen dalak bölgesindeki kısmında gaz sıkışması olabilir. Bu duruma splenik fleksura sendromu denir ve karın üst kısımlarında, özellikle sol üst kısımda rahatsızlık, adele spazmı, şişkinlik, ağrı ile kendini gösterir.
 
Barsaklarda iltahaba, bunun sonucu da daralma ve tıkanıklıklara yol açan divertikülit, kron hastalığı gibi durumlarda ve barsak kanserlerinde de karında şişkinlik oluşur. Daha önce karın ameliyatı geçirmiş kişilerde oluşabilecek barsak yapışıklıkları da karında şişkinlik yapabilir.
 
Ayrıca çok yağlı gıda yendiğinde de mide boşalması gecikir ve kişiler fazla gaz oluşması olmadan da şişkinlik ve rahatsızlık hissi duyabilirler.
 
Karın Ağrısı ve Huzursuzluğu
 
Bazı kişiler barsaklarda gaz olduğunda karın ağrısı duyabilirler. Gaz kalın barsağın sol tarafında toplandığında kalp sıkışması hissi ile kalp rahatsızlığı ile karışabilir. Kalın barsağın sağ tarafında aşırı gaz olduğunda ise safra kesesi ve apandisitte duyulan ağrılara benzer ağrılar oluşabilir.
 
Tanı Metodları
 
Gaz yakınması bazı ciddi hastalıklarda da oluşabileceği için kişiye tanı konup bu hastalıklar ekarte edilmelidir. Kişinin yeme alışkanlıkları ve yakınmalarının birbiri ile ilgisini belirlemek önemlidir. Hangi gıdaların daha çok gaz yaptığı araştırılır.

Eğer laktoz yetersizliğinden şüphelenilirse bir müddet için süt ve sütlü gıdalar yasaklanarak durum takip edilebilir. Laktoz intoleransını belirlemek için kan ve nefes testleri yapılabilir. Karında aşırı şişkinlik olanlarda karında su toplanıp toplanmadığı, barsaklarda iltahabi hastalık olup olmadığı incelenmelidir.
 
Karında şişkinlik ve gaz yakınmaları olan 50 yaşın üzerindeki kişilerde kalın barsak kanseri olasılığı dikkate alınmalıdır. Özellikle ailesinde barsak kanseri olan kişilerde bu durum daha önemlidir. Bu durumda barsakların ışıklı kamera ile incelenmesi anlamına gelen kolonoskopi yapılmalıdır. Özellikle açıklanamayan kilo kaybı, ishal veya gaitasında kan olan kişilerde bu olasılık çok dikkatle araştırılmalıdır.
 
 
Gaz Rahatsızlığı Nasıl Tedavi Edilir?
 
Belirli bir hastalık sonucu oluşmadığı gösterilen gaza bağlı rahatsızlıkları geçirmek için diyet değişikliği, gerektiğinde ilaç kullanılır ve hava yutmayı azaltmak gereklidir. Doktorların azaltmalarını veya kesmelerini önereceği gıdalar maalesef genellikle meyve, sebze, hububat ve süt ürünleri gibi sağlıklı gıdalardır.
Ayrıca şişkinlik ve hazımsızlık hissini azaltmak için yağsız gıdalar yenmelidir. Böylelikle mide daha hızlı boşalır ve gaz barsaklara daha hızlı geçip ileriye doğru gider.

Her bir gıdanın gaz yapıp yapmayacağı ve eğer gaz yaparsa ne kadar gaz yapacağı kişiden kişiye değişiklik gösterdiği için her bir bireyle ayrı ayrı konuşup ona göre diyet düzenlemesi yapılmalıdır.
 
Gaz yakınmaları diyet düzenlemesi ile geçmiyor ise antiasitler, sindirim enzimleri, karbon preperatları, barsak çalıştırıcı ilaçlar kullanılabilir.

Yutulan havayı azaltmak için sakız çiğnememek, sert şekerleme yememek, yemekleri küçük lokmalar halinde ve yavaş yavaş yemek gereklidir. Eğer takma diş kullanılıyorsa bu mutlaka çeneye oturan bir protez olmalıdır.
 
Sonuç olarak, görüldüğü gibi gaz ve şişkinlik yakınmaları basit hazımsızlık şeklinde olabileceği gibi, bazı enzim eksiklikleri, iltahaplanmalar, yapışıklık, kanser gibi değişik birçok rahatsızlıkdan da meydana gelebilir. Bu nedenle bu tip yakınması olanlar, eğer yakınmaları süreklilik kazanıyorsa mutlaka bir doktora başvurmalı, tanı ve tedavilerinin doğru bir şekilde yapılması sağlanmalıdır.


Uydurma hastalıkları biliyor musunuz?

Olay Nedir: Saglik

Uydurma hastalıkları biliyor musunuz?  

İlaç firmalarının daha fazla ilaç satmak için hastalık icat etmek, kendiliğinden geçecek tedavi edilmesi gerekmeyen, önemi olmayan bazı şikâyetleri ciddi hastalık haline getirmek, hayatın âdet görme, hamilelik, yaşlanma, menopoz... gibi tabiî dönemlerini ilaç kullanılması gereken hastalık dönemlerine dönüştürmek... gibi türlü-çeşitli numaraları vardır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Myent okurları için yazdı.
 
RUHSAL VE NÖROLOJİK HASTALIKLAR BAŞTA GELİYOR
İlaç firmalarının bu amaçlar için kullandıkları hastalıkların başında da ruhsal ve nörolojik olanlar geliyor. Özellikle de erkeklerde sertleşme problemleri, kadınlarda cinsel isteksizlikler gibi 'seksüel fonksiyon bozuklukları' ilaç firmalarının gözdesi olan hastalıklar.
 
Her alanda olmayan hastalıklar yaratılarak, doktorlar ve toplum çeşitli reklâm ve kampanyalarla bunların çok yaygın olduğuna ve mutlaka tedavi edilmeleri gerektiğine inandırılmaya çalışılıyor.
 
Amaç, herkesin mutlaka şöyle veya böyle bir hastalığının olması ve bu hastalık için mutlaka ilaç kullanılmasının sağlanması.

SİSİ SENDROMU
İlk defa 1998 yılında bir ilaç firmasının tam sayfa reklâmıyla adı duyulan 'Si-si Sendromu' bu uydurma hastalıklardan biri.
 
Depresyonun özel bir türü olduğu iddiasıyla gündeme getirilen bu yeni hastalığa, Sisi Sendromu ismi verilerek adeta bir asalet de katılmaya çalışılmış. Çünkü Sisi, Avusturya İmparatoriçesi Elizabet'in kısa ismi, yoksa bizim transseksüel Sisi'miz değil. İmparatoriçe Sisi, halk arasında çok sevilen, çok sayılan bir kişi.
 
Adı depresyon olan sevimsiz bir hastalık yerine, çok sevilen, soylu bir kraliçenin adını taşıyan hastalığına yakalanmayı kim istemez ki ? Hatta, yazılanlar doğru ise, bu hastalığa önce Prenses Diana'nın ismi verilmek istenmiş, ama vazgeçmişler.  Allah bizi korumuş, çünkü aksi takdirde bugün dünyada belki de birkaç yüz milyon insan Prenses Diana Sendromu'na tutulmuş olacaktı.
 
Birçok psikiyatr, böyle bir hastalığın varlığını kabul etmese de,  hastalık özellikle Almanya' da o kadar çok tanınmış ve benimsenmiş ki, firmadan sebeplenen doktorlar bugün 3 milyon Alman'da Sisi Sendromu olduğunu ileri sürüyorlar.
 
Buna karşılık dünyanın Almanca konuşulmayan ülkelerinde ise Sisi Sendromu çok görülmüyor. Zaten, bir Alman soylusunun hastalığının diğer ırklarda görülmesini kimse de beklemiyor.

Sisi sendromu için o reklâmı veren firmanın çıkardığı, uzun süre kullanılması gereken pahalı bir ilacın olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
 
SAÇ DÖKÜLMESİ HASTALIK MI?
Hayatın sıradan bir süreci olan erkeklerde saç dökülmesi de bir hastalık hâline dönüştürülmek isteniyor. Çünkü, saç dökülmesi tüm dünyada çok yaygın olarak rastlanan bir problem ve üstelik de 'saçı olmayan, ama parası olan'  milyonlarca insan var yer yüzünde.

Erkeklerin bugüne kadar önemsemediği, hatta maden olan dağda ot bitmez sözüyle iftihar bile ettiği kellik, ilaç şirketlerine göre erkeklerin üçte birinde panik ve duygusal bozukluklara yol açan, ruhsal dengeleri bozan ve hatta iş bulmalarını zorlaştıran çok ciddi bir hastalıkmış. Slogan da Saçın mı dökülüyor, doktora koş.
 
Bir başka firma ise Amerika'daki kadınların %43'ünde seksüel disfonksiyon yani cinsel fonksiyon bozukluğu olduğunu yaymaya çalışıyor. Çünkü, onun da bu amaçla kullanılan müthiş bir ilacı var.
 
Azıcık bağırsak gazının, şişkinliğin İrritabl Bağırsak Sendromu adı ile çok ciddi bir hastalık haline dönüştürülmesinin de nedeni, bu hastalık için artık pahalı bir ilacın olması.
 
Osteoporoz gibi kemik kırıkları için risk faktörü yaratan durum da, mutlaka ilaçla tedavi edilmesi gereken anlı-şanlı bir hastalık oluverdi. Kemik kaybının yavaşlatılması, elbette kırık riskini azaltır, ancak sağlıklı insanların çoğunda kırık riski çok düşüktür ve uzun süreli ilaç tedavisi riskte sadece küçük bir azalma sağlayabilmektedir. Tedavinin ancak, küçük ve özel bir grupta yeri vardır. 
 
Bu konuyu başka bir zaman ayrıntılı olarak ele almak üzere, şimdilik osteoporozun tanımın, Dünya Sağlık Örgütü' nün belirlediği tanı kriterlerinin ve kemik dansitesi ile kırık riski arasındaki ilişkinin bile tartışmalı olduğunu belirtmekle yetinelim.
 
 

 



           




 

 

 

Copyright © RoCk-StaR