240 Dolara Karpuz..
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Dünyada pahalılığın had safhada olduğu
Japonya 240 dolara karpuz üretip ihracattan 2 milyar dolar
kazanıyor. İşte buzdolabına uygun küp karpuzlar ve meyve
fiyatları
 
Teknoloji dünyasının
liderlerinden Japonya tarıma da el attı. Ülke ihracatını yaptığı
'lüks meyve' satışından yılda 2 milyar dolar kazanıyor.
Japonya ileri teknoloji ve akıllı
pazarlama metodlarını kullanarak az sayıdaki meyve üretimini yüksek
kâr getiren bir sektöre çevirdi. Ülkede 'lüks meyve' adı altında
üretilen meyveler uluslararası pazarlarda en çok aranan mallar
arasına girdi. Son rakamlara göre Japonya lüks meyve satışlarından
yılda 2 milyar dolar kâr ediyor. Ülke 2006 yılında 25 bin ton lüks
meyve ihracatı yapabilmek için şimdiden kolları sıvadı. Japon
Hükümeti dünyada yeni piyasalara açılabilmek için 11 milyon dolarlık
bütçe ayırdı.
'LÜKS MEYVE' NEDİR?
Lüks meyveler özellikle ülkenin kuzeyinde bulunan tarım
alanlarında uygulanan biyolojik müdahaleler sonucunda kusursuz bir
görüntü kazanıyor. Bu teknikle üretilen meyveler arasında şu sıralar
enbüyük kârı 'Japonya'nın en iyisi' adında bir elma sağlıyor.
Japonya'da çok az sayıda bulunan bu elmaların tanesi 17 dolardan (22
YTL) satılıyor. Hatta bazıları 100 (135 YTL) dolardan alıcı buluyor.
Daha birkaç yıl öncesine kadar yalnızca 2 ton elma ihracatı yapan
Japonya, geçen yıl yalnızca Çin'e 20 ton 'lüks elma' sattı. Lüks
meyve işinin iyi gittiğini gören Japonlar özellikle Körfez
Ülkeleri'ni hedef alan ihraç ürünleri geliştirmeye başladı. Farklı
lezzetlere sahip portakal, çilek ve kiraz bunlardan yalnızca
birkaçı. Lüks meyve sektörünün gelişmeye devam etmesi bekleniyor.
Kirazın tanesi 3 YTL
Adı (1 adet) Ürün Fiyatı (YTL)
Karpuz.........325

Kavun..........286

Elma............130

Çilek..............7

Kiraz..............3

Buzdolabına uygun karpuz
Beş yıl önce buzdolapları için özel üretilen küp karpuzlar dünya
pazarlarında kendini kabul ettirdi. Japonya'da sıradan bir karpuz 25
dolardan satılırken yeni tasarım küp karpuzlar 82 dolardan alıcı
buluyor. Aynı karpuz Tayland'a 240 $'a (325 YTL) satılıyor.
İlginç Tesadüfler
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
İKİZLER

Lewis ailesinin bin dokuz yüz otuz dokuz yılında ikiz erkek
çocukları oldu. Ailenin durumu, bu, iki çocuğun bakımına yetecek
kadar parlak olmadığından, ikizlerden birini evlatlık vermek zorunda
kalırlar. Ayrılan iki kardeş ancak aradan 40 yıl geçtikten sonra bir
araya gelebildiler. Ve bir araya geldikleri gün de gariplikler
ortaya dökülmeye başladı.İki kardeşe de James adı verilmişti, ikisi
de eğitimlerini avukat olarak tamamlamışlardı. İkisi de, mekanik
aletlere ve halıcılığa meraklıydılar hem de ustalık derecesinde.
İkisi de evlenmişlerdi ve ikisinin eşlerinin adı da Linda idi ve de
birer oğulları olmuş, ikisi de adlarını James Allan koymuşlardı. Her
iki James Allan da ikişer kez evlenmişler ve ikisinin de ikinci
eşlerinin adları Betty idi. Sıkı durun; ikisinin de köpeği vardı ve
isimleri Toy’du. Ve ikisi de her yaz Florida, ST Petersburg’da tatil
yapıyorlardı. Bu olaya inanmayanlar, Digest dergisinin, bin dokuz
yüz seksen yılı Ocak sayısını okuyabilirler.
KRAL VE 21 SAYISI
Fransız Devrimi’ nin bahtsız kralı on altıncı Louis, daha çocukluk
çağlarında garip bir yabancı adam tarafından ziyaret edilir. Adam,
bu genç kral adayını uyarmak istemektedir. Ona, yirmi bir sayısının
kendisi için tehlikeli olacağını ve ömür boyu onu korumak için her
ayın yirmi biri’nde onun yanında olmak istediğini söylemektedir.
Fakat Louis, adamdan hoşlanmaz ve onu saraydan dışarı attırır. Adam
son anda, karga-tulumba götürülürken “Yirmi bir sayısı seni
öldürecek” diye haykırır. Aradan uzun yıllar geçer ve devrim patlar.
Kral ve Kraliçe kaçarlar iken Varennes Ormanı’nda yakalanırlar,
tarih yirmi bir Haziran bin yedi yüz doksan iki... Devrim Konseyi
yirmi bir Eylül’de krallığı lağvedip, cumhuriyeti ilan etti ve Yirmi
bir Ocak bin yedi yüz doksan üç’te ise Kral on altıncı Louis
giyotinle idam edildi. Ne dersiniz, idam edilirken o garip adamı
düşünmüş müdür acaba?
KRAL VE LOKANTACI
İtalyan Kralı Birinci Umberto, bin dokuz yüz yılının yirmi sekiz
Temmuzu’nda bir ödül töreni için Milano’ya giderken, dinlenmek ve
bir şeyler yemek için küçük bir kır lokantasının önünde mola verir.
Lokanta sahibi Kralı karşılamak için koşar ve o anda herkes şok
geçirir, zira lokanta sahibi krala ikiz kardeşi kadar, şaşılacak
derecede benzemektedir. Üstelik onun da adı Umberto’dur. Her ikisi
de on dört mart bin sekiz yüz kırk dört’te aynı kasabada doğmuşlar,
her ikisi de yirmi iki Nisan bin sekiz yüz altmış sekiz’de
evlenmişler ve her ikisinin de karılarının adı Margherita, her
ikisinin de birer oğlu var ve isimleri de Vittorio imiş. Kral
Umberto’nun taç giyip, krallık koltuğuna oturduğu gün, diğer
Umberto’da lokantasının açılışını yapmış. Bin sekiz yüz altmış
altı’da savaşta Kralın albay rütbesiyle orduya katıldığı gün,
lokantacı olan Umberto askere alınmış, çavuş olduğu gün ise, Kral
Alay Komutanlığına yükselmiş.Daha sonra bu iki Umberto dost olurlar.
Kral Umberto, tüm bu olaylardan çok etkilenerek, bunun önemli bir
şey olduğunu belirtir ve ayrılırken lokantacı ikizine tekrar
görüşelim der.Ve ertesi gün yardımcıları, meclise gitmeye hazırlanan
Kral’a kötü bir haber getirirler, lokantacı Umberto, silahla şaka
yapan bir arkadaşının kaza kurşunuyla hayata veda etmiştir. Çok
üzülen Kral, cenazeye katılacağını söyler ve sarayın
merdivenlerinden inerken, üç el silah sesi duyulur. Suikastçının ilk
kurşunu boşa gitmiştir ancak, diğer ikisi Kral’ın göğsüne
saplanarak, yaşamını yitirmesine neden olur. Bu olayı kim, nasıl
açıklayabilir, söyleyebilir misiniz?
Aynı İsimli Katiller ve Baba-Oğul :
Baron Rodemire de Tarazone’nin babası Claude Volbonne tarafından
tabancayla vurularak öldürülür. Buraya kadar enteresan bir durum
yok, fakat aradan tam yirmi yıl sonra, aynı yerde ve aynı adda bir
şahıs tarafından Baron da öldürülür. Yer Fransa’nın Tarazone
kasabası, tarih bin sekiz yüz yetmiş iki. Üstelik her iki katilin de
birbirleriyle bir bağlantıları yok, akraba değiller ve de ayrı ayrı
kentlerden Marsilya’ ya gelmişlerdi.
GELİNİN UĞURSUZU
İtalya Turin’de Prenses Maria Del Pozzo, Dük Aosta ile bin sekiz yüz
altmış yedi yılının otuz Mayıs’ında evlendiler. Nikah izleyen
günlerde ise şu olaylar meydana geldi :
-Prensesin terzisi odasında kendisini asmış olarak bulundu...
- Saray baş kapıcısı boğazını keserek yaşamına son verdi...
- Nikah töreni hazırlıklarından sorumlu albay, güneş çarpması sonucu
öldü...
- Çift balayına çıkarken, balayı trenine yol veren görevli, trenin
altında kalarak yaşamını yitirdi...
- Sarayın başyaveri attan düşüp öldü...
- Muhafız Alayının en kıdemli kişisi kendini vurdu...
- Daha sonra, yani bu altı ölümden, tam altı ay sonra Dük ve Prenses
boşandılar
GARİP YEDİ RAKAMI
Arthur Koestler, dünyaca ünlü bir yazardır. Bakın bu yazar yaşamına
giren yedi’leri nasıl değerlendiriyor:
“Yılın yedinci ayının, yedinci gününde doğdum, haftanın yedinci
günüydü ve yüzyılın yedinci yılıydı... Yedi çocuklu bir ailede
dünyaya geldim, annem yedinci kardeşti ve benim yedi kardeşim vardı
ve ben yedinci çocuktum... Yirmi yedinci doğum günümde, hayatımda
ilk olarak bir at yarışına gittim ve oynadım...
Programa baktığımda, yedinci yarışın koşulacağını gördüm, at sayısı
ise yediydi... Yedi numaralı atın adı yedinci Gök’tü, handikapı ise
yediydi, yedide bir bahis açılmıştı ve ben bu ata yedi şiling
yatırdım ve at yedinci geldi."
Kumarhane Batıran Adam :
Dünya kumar tarihi bin sekiz yüz doksan bir yılında çok ilginç bir
olayla sarsıldı. Monte Carlo Kumarhanesi’nde bir adam üç kez kasayı
iflas ettirdi. Bilinen ve tanınan bir sima değildi ve daha önce
buraya hiç gelmemişti. Kumar stili hiçbir sisteme dayanmıyordu ve
sadece üç oyun oynadı. Şişman, orta boylu ve İngiliz’di. Rulette ilk
iki turda kırmızı ve siyaha devamlı olarak oynadı ve hep kazandı,
üçüncü turda daima beş sayısına oynadı ve otuz beş’e bir olasılıkla
beş kez üst üste kazandı. Adamın verdiği isim sahteydi ve İngiltere’
de verdiği adreste bulunamadı ve kimse de onu bir daha görmedi
ÇOK İLGİNÇ
New York Herald gazetesinin yirmi altı Kasım bin dokuz yüz on bir
tarihli nüshasında korkunç bir cinayet haberi yer alıyordu. Sir
Edmundbury Godfrey, vahşi bir şekilde öldürülmüştü, cinayetin
işlendiği bölgenin ismi Greenberry Hill, yani Yeşil Böğürtlen Tepesi
idi. Daha sonra cinayeti işleyen kişiler yakalandı ve asıldılar.
Soyadlarını öğrenmek ister misiniz? Green, Berry ve Hill. Yani
Greenberry Hill’de bu korkunç cinayetleri işleyenler Bay Green, Bay
Berry ve Bay Hill.
En Çok Kime Benziyorsun?
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Her geçen gün hızla
büyüyen internette bir çok site yeni bir fikirle yayına başlıyor.
Sizin ya da arkadaşınızın hangi ünlüye benzediğini merak mı ediyor
sunuz? İşte "My Heritage" buna yanıt veriyor. Siteye girdikten sonra
'Beta Center'ı seçerek "Overview" bölümüne geliyorsunuz. Burada "try
it now"ı tıklayarak, resim seçeceğiniz ekrana geleceksiniz. 3
basamaklı uygulama ekranında 1 numaralı maddenin yanındaki "Gözat"
ya da "Browse" butonunu tıklayarak bilgisayarınızda kayıtlı kendi
veya arkadaşınızın resmini seçmelisiniz. Resmi seçtikten sonra en 3.
uygulamadaki "Run Face Recognition" butonuna basarak tarama işlemine
başlayın. Taramanın ardından sol altta sizin gönderdiğiniz resme en
çok benzeyen ünlünün fotoğrafını göreceksiniz. Sol altta gelen
resmin üzerindeki okları tıklayarak, diğer benzenilen ünlüler de
görülebiliyor. Hatta okların yanındaki bör butonla erkek ve kadın
olarak benzetilen ünlüler ayrılabiliyor.
,HANGİ
ÜNLÜYE BENZEDİĞİNİZİ ÖĞRENMEK İÇİN,,
,
Dev Çukur
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Bu resimler Güney Afrikada
bulunan bir elmas madeninin resimleridir.
Bu dehşet çukurun derinligi 525 Mt. çapı ise 1.200 metredir.
Müthiş hava boşlugu yaratması sebebiyle bu çukur üzerinde uçak ve
helikopter uçması yasaklanmıştır.
Bu çukurun ne derece büyük oldugunu anlamak açısından beşinci
resimdeki kırmızı ok ile işaretli yeri inceleyiniz.
Ok'la işaretlenmiş şey aslında 16 tekerlekli olan ve madende çalışan
kamyonlardan birinin görüntüsüdür ..
Dünyanın en yaşlı kadını 116 yaşında
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Dünyanın en
yaşlı kadını 116 yaşında |
Dünyanın yaşayan
en yaşlı kadınının 116 yaşındaki Maria Copvilla adlı
Ekvadorlu bir kadın olduğu bildirildi. |
|
Guinness'ten yapılan açıklamada, Copvilla'nın, uzun
yaşamasının sırrını kanaatkar olmasına ve hiç sigara
içmemesine bağladığı belirtildi.
Açıklamada, Copvilla'nın ailesinden ispatlayıcı belgeler
gelmeden önce, 115 yaşındaki Elizabeth Bolden adlı
Amerikalının en yaşlı kadın olarak kayıtlarda bulunduğu
ifade edildi.
Guinness'in açıklamasında, dünyanın en yaşlı erkeğinin ise
114 yaşındaki Emiliano Mercado Del Toro adlı bir Porto
Rikolu olduğu belirtildi
AA |
Mona Lisa Neden Gülüyor?
Olay Nedir:
Hayret Bi
Sey
Leonardo da Vinci’nin eseri olan dünyanın en
ünlü tablosu Mona Lisa’nın yüzündeki gülümsemenin sırrı
açıklandı:

Leonardo da Vinci'nin ünlü Mona Liza'sının gülümsemesi 'çözümlendi'.
Bilim adamları, gülücüğün yüzde 83 oranında mutluluk, yüzde 9
küçümseme içerdiği sonucuna vardı.
New Scientist dergisinin haberine göre, yazılımda kullanılan
algoritma, Mona Liza'nın yüzündeki ifadede yüzde 6 korku, yüzde 2 de
öfke tespit etti.
Yazılım; dudak kıvrımı, göz kenarındaki kırışıklıklar gibi ana yüz
hatlarını insandaki temel 6 duyguyla harmanlayarak sonuç üretiyor.
Karıncalar Gerçekten
Ağırlıklarının 40 Katı Yük Taşıyabilirmi?
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
İşte İspatı
Nostaljik Bilgisayar
Olay Nedir: Hayret Bi Sey

Nasıl Ses Bu ?
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Ses 300 km
uzaktan duyulabilir mi? |
Pazar günü
Londra'daki Buncefield petrol deposunda meydana gelen
patlamanın, Manş'ın karşı kıyısından da duyulduğu öne
sürüldü. Peki ses, gerçekten 300 kilometre yol alabilir mi? |
|
Pazar sabahı İngiltere'nin başkenti Londra'daki
Hertfordshire bölgesinde meydana gelen patlama, önce bir
terör saldırısı olarak duyuruldu. Dördü ağır 36 kişinin
yaralanmasına neden olan patlamadan sonra çıkan ve üç gün
süren yangında 20 yakıt tankı tamamen tahrip oldu.
Yerel yetkililer patlamayı 'kulakları sağır edici' diye
tanımlarken, Manş Denizi'nin karşı kıyısından da onlara
destek geldi. Hollanda ve Belçika basını, patlamanın
ülkelerinden bile duyulduğunu yazdı.
Sesin yolculuğu
İngiliz çevre kuruluşu Vibrock'dan Tim Wilton, sesin
ilerleyebilmesinin, yolu üzerinde, sürtünme-çarpma sayesinde
yolculuk edebileceği nesnelerin varlığına bağlı olduğunu
söylüyor. Bu nesne, katı, sıvı ya da bu durumda olduğu gibi
gaz olabiliyor.
Ses, nesneler titreştiğinde ortaya çıkan dalgalar halinde
yolculuk eder. Örneğin bir davula vurursanız, titreşir. Bu
titreşim, sesin davuldan size doğru yolculuk etmesini
sağlar.
Dalgalar, davulu çevreleyen gaz parçacıklarının hareketiyle
ilerler. Gideceği yönde, yolu üzerinde olan parçacıkları
aynı doğrultuda çarpıştırır. Böyle dalgalar boylamsal olarak
adlandırılır, çünkü dalga ve titreşim aynı yöndedir.
Birçok etmene bağlı
Sesin ne kadar yolculuk edeceğinin birçok etkene bağlı
olduğunu söyleyen Wilton, pazar günkü patlamanın Manş'ın
karşı kıyısında duyulabilmesinin en büyük etkeni olarak,
sesin, ani ve güçlü ısı değişimleriyle yol almasını
gösteriyor.
Böyle bir durumda, yükselerdeki soğuk hava ile yüzeydeki
sıcak hava arasında bir katman oluşuyor. Bu da sesin
enerjisinin sürekli olarak yeryüzüne geri dönmesini sağlıyor
ve ses, kaynağından kilometrelerce ötede duyulabiliyor.
Olağan dışı ama mümkün
Wilton, patlamayla meydana gelen büyük miktarda enerji ile
birleşen bu yüksek ısı değişimi ve rüzgarın da aynı yönde
esiyor olmasının, sesin 300 kilometre uzaktan duyulmasını
sağlamış olabileceğini belirtiyor.
"Sesin 300 kilometreden duyulması olağan dışı ama olası bir
durum. Fakat patlamalar da olağandışıydı, çünkü genellikle
kaynaktan böyle bir enerji çıkmaz. Belki de pazar günü
koşullar, sesin yolculuğu için her zamankinden daha
uygundu."
50 yılın en büyük sesi
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Fransa'daki bombalamaların
Londra'dan duyulduğuna dair rivayetler dolaşıyordu.
Hertfordshire'daki patlamaların o dönemden beri İngiltere ve
Avrupa'da duyulan en büyük ses olduğu belirtiliyor.
cnnturk |
Eyvah! "Dünyayı kurtaran adam forever"
geliyor
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
En kötü film
seçilmesine rağmen dünyanın dört bir yanında fanatikleri bulunan
‘Dünyayı Kurtaran Adam’ filminin ikincisi yakında çekiliyor.

Mehmet Ali Erbil’in de yer
alacağı filmin senaryosuna bugün başlayacak olan Cüneyt Arkın
projeyi anlattı: Bana ‘İkincisini çekeceğiz’ dediklerinde teklife
soğuk baktım. İlki kült olmuş bir yapımdı. İkincisini çekip,
efsaneye zarar vermek istemedim. Ama çok dil döktüler. ‘Senaryo
grubunda ben de yer alırım. İyi bir iş çıkarsa oynarım’ diyerek
teklifi kabul ettim. Zaten ilk filmin senaryosu da bana ait.
Aslında, filmi yazarken çıkış noktam Nasrettin Hoca fıkralarıydı.
Yani Türklerin anlayabileceği tarzda espriler yazdım. Ama
Göreme’deki çekimlerde işin rengi değişti. Çünkü, turistler
çekimleri şaşkınlık içinde izledi. Sonuçta, yakışıklı, filinta gibi
bir jöndüm. Bana hayranlıkla bakıyorlardı. Ama, yaptığım iş dünyanın
en saçma işiydi. Yerde yuvarlanırken kostümü yırtılıp içinden insan
çıkan canavarları dövüyorum. Fakat yüzümdeki ciddi ifade karşısında
turistler nasıl bir tepki vereceklerini bilmiyorlardı. Canavar döven
bir adama gülecekler miydi, yoksa bu yakışıklıyı ciddiye mi
alacaklardı. Yüzlerindeki o şaşkın ifadeyi görünce ‘filmi kesin
onlar da beğenir’ dedim. Dediğim de çıktı...
Dağıtıcı zengin oldu ben kuruş almadım!
Cüneyt Arkın, filmin DVD’sinin internet
üzerinden pazarlandığını ABD ve İngiltere başta olmak üzere dünyada
büyük rağbet gördüğünü söyleyerek “Filmi kim dağıtıyor, nasıl
satıyor bilmiyorum. Filmden üç kuruş para aldım. ‘Bu işten para
kazanamıyorum’ diye de kızgın değilim. Ama dağıtıcı bir kez olsun
arayıp, ‘Abi, Allah razı olsun. Sayende çok para kazandım’ dese hiç
sorun kalmayacak” dedi.
AKŞAM
İster İnan İster İnanma..!
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Kadınlar erkeklere
oranla iki kat fazla göz kırpar.
Zeki insanların
saçlarında daha fazla oranda çinko ve bakır bulunur.
İnsanlar sabah
kalktıklarınada ortalama 1 cm daha uzundur. Günün ilerleyen
saatleriyle beraber kıkırdaklar sıkışarak boyumuz kısalır.
Ortalama bir kirpikte
500 tane kıl vardır.
Vücuttaki en güçlü kas
; dilimizde bulunandır.
Dilimizdeki tat
tomurcukları 10 günde bir yenilenir.
Dünyanın en genç anne,
babası 8 ve 9 yaşındaydı. 1910 Çin'de
Ölçülen en büyük
böbrek taşı 1,36 kg idi.
Evinizdeki tozların
büyük çoğunluğunu ölü deri parçalarınız oluşturur.
Böbrek taşları her
renkte olabilmektedir. Sarı - kahverengi vs.
Bebeklerin diz
kapakları yoktur. Ancak 2-6 yaşları arasında oluşur.
Ortalama olarak bir
insan hayatı boyunca 45000 litre tükrük üretir.
Eğer yeteri kadar çok
havuç yerseniz turuculaşırsınız.
1 milyon kişinin aynı
anda zıplaması 500 ton tnt bombası etkisi yaratır.
0.000000000198 gramlık
bir kokarca kokusunu algılayabiliriz.
Yılda 10 milyon kere
nefes alırız
Soğuk bir odada uyumak
kabus gorme ihtimalizi arttırır.
Ayaklar haşerelerin en
sevdiği uzvumuzdur.
Dünyada insanlar en
çok sabah 7 de uyunmaktadır.
Normal bir insan günde
6 kere banyoya girer. (sırf duş almak için değil)
En hızlı büyüyen
tırnağımız orta parmakta olandır.
Karnımızı tıka basa
doyurunca daha az duyarız
Akşam yemeğinde 295
kere yutkunuruz.
Çok kuşkonmaz yersek
idrarımız açık sarı olur.
İki kere 4 saatlik
uyku , bir kere 8 saatlik uykudan daha verimlidir.
Kafanı Sağa Yasla ve Manzaraya Bak
Olay Nedir: Hayret Bi Sey

Şarkı söyleyerek bir bardak nasıl
kırılabilir?
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Yapılabilir ve
teorik olarak mümkündür. Hatta ünlü tenor Cruso'nun bunu başardığı
rivayet edilir. Rezonansını tutturabi-lirseniz sadece bardak değil
başka birçok şeyi kırabilirsiniz. Peki öyleyse, nedir bu rezonans?
Salıncakta bir
çocuğu salladığınızı düşünün. Salıncak size gelirken, tam en üst
noktaya ulaşmadan salıncağı itmeye kalkışırsanız, onu
yavaşlatırsınız. Ancak salıncak size doğru gelirken, itmeyi hep en
üst noktada yaparsanız, her seferinde aynı kuvvetle itseniz bile,
salıncak gittikçe hızlanacaktır.
Salıncak kendi
tabii frekansı ile, diyelim ki, dakikada 30 salınım yaparak
sallanıyordu. Siz de dışardan bir kuvvet, fakat aynı frekansta bir
kuvvet uyguladınız. Bu iki frekans çakıştı ve salıncak da bu nedenle
gittikçe hızlandı.
Salıncak
örneğinde olduğu gibi, her cismin bir kendi tabii frekansı vardır.
Cisimlere kendi tabii frekansları ile çakışan bir frekansta her
hangi bir kuvvet uygularsanız rezonans denilen kontrolsüz bir ortam
oluşabilir.
Eğer önünüzde
duran bir bardağa, onun tabii frekansına uyan bir frekansta
bağırabilirseniz, daha doğrusu bir ses dalgası gön-derebilirseniz,
bardağın tabii frekansı ile sesin frekansı çakışarak, bardaktaki
titreşimi kontrolsüz bir şekilde artırır, bardak rezonansa girer ve
sonuçta çatlayabilir veya kırılabilir.
İnsanlar
günlük yaşamlarında pek fark etmemelerine rağmen rezonans olayı,
otomobilden, köprü dizaynına kadar mühendislerin en çok
zorlandıkları konulardan biridir. Hala bu nedenle, askerler bir
köprüden geçerlerken, yürüyüş adımlarının frekanslan köprünün tabii
frekansı ile çakışıp, köprü yıkılmasın diye, köprülerden uygun adım
yürüyüşle geçmezler.
Otomobilde
direksiyon mekanizması ile amortisörlerdeki titreşim aynı frekansa
gelince, rezonans sonucunda direksiyon şiddetli sarsılmaya başlar.
Mühendisler araba dizaynında parçaların biçimlerini, yaylanmalarını
ve ağırlıklarını, devir sayıları ve benzeri faktörleri göze alıp
rezonansı en aza indirmeye çalışırlar.
Peki bu
rezonansın hiç iyi bir yönü yok mu? Var elbette. Örneğin radyo
istasyon dalgalarını ararken bu dalgaları yakalarsanız, kendi
alıcınızın frekansı ile birbirini tuttuğu an rezonansa girer,
genliği artar ve bu istasyonu işitmeye başlarsınız.
Bu kadar Uçak hangi ülkenin..
Olay Nedir: Hayret Bi Sey




Devamı İçin Tıklayın
Dikkat açılacak linkte 18 +
içerik var
Doğadan ilginç bilgiler..
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
10
gramlık bir sümüklü böcek, 1 kilogramlık yükü çekebilir.

Bir çift sineğin sadece
nisan-mayıs aylarında bıraktıkları yumurtaların tamamından sinek
çıksaydı, dünyayı 14 metre kalınlığında bir sinek tabakası kaplardı.

Göç
eden kuşlar (V) biçiminde sıralanarak uçar ve bu sayede harcadıkları
enerjiden yüzde 23 tasarruf sağlar.

Bir
litre motor yağı 530 bin litre içme suyunu kirletebiliyor.

Yaban kazları 8 bin metre yüksekte uçabilir.
 
Mısırda Bulunan İnanılmaz Figürler
Olay Nedir: Hayret Bi Sey

Geçtiğimiz yıllarda bir televizyon belgeselinin çekimi nedeniyle
gittiğim Mısır'da, insanoğlunun bilinen tarihinde derin
çatlaklar açan ilginç olaylardan birine tanıklık ettim. Orta
Mısır'ın antik kentlerinden Abidos'daki görkemli bir tapınağın
duvarları, görenleri hayrete düşüren yaklaşık dört bin yıllık
bir rölyefe ev sahipliği yapıyordu. Sözkonusu rölyefi bu denli
inanılmaz kılan ise, üzerinde bulunan "helikopter", "denizaltı",
"jet uçağı" ve "uçandaire" figürleriydi.
Mısır piramitlerini kimler inşa etti? Bu devasa yapılar o günkü
ilkel teknolojiyle nasıl yapıldı? Eski Mısırlılar gerçekte hangi
ırka mensuptu? Ölü mumyalama sanatını kimlerden öğrendiler?
Aralarında Erich Von Daniken, Robert Bouval ve Graham Hancock
gibi ünlü isimlerin de bulunduğu geniş bir araştırmacı kitlesi
tarafından uzun yıllardan bu yana spekülatif kitaplara konu
edilen antik Mısır kültürü, fantazi yönü ağır basan bu gibi
yaklaşımları adeta desteklercesine her geçen gün eteklerinden
yeni yeni gizemler dökmeyi sürdürüyor.
Kahire yakınlarındaki Giza kompleksi içinde yer alan üç büyük
piramite ilişkin olarak bugüne kadar çok şey yazıldı ve
söylendi. İnsanlık tarihinin bu en görkemli eserleri, son iki
yüz yıl içinde bilim adamlarınca öylesine çok incelendi, her
köşesi öylesine didik didik edildi ki artık bu anıtlar üzerine
söylenecek hemen hemen hiç bir söz kalmadı gibi. Bu yapılar için
günümüzde akıl ve mantığın kabul edebildiği bir "inşaat seceresi"
çıkartılmış durumda. Bu sayede de gizem araştırmacılarının büyük
bir bölümü artık onları "uzaydan gelen yüksek teknoloji sahibi
konuklara" maletmekten vazgeçtiler. Ancak, Mısır'ın
derinliklerinde nedenini ve nasılını günümüzde bile hala tam
olarak açıklayamadığımız daha bir sürü gizemli kalıntı mevcut.
İşte, ben de bundan bir kaç yıl önce bir belgesel film çekimi
nedeniyle ziyaret etme fırsatı bulduğum Mısır topraklarında
benzer türden bir gizeme tanıklık ettim. Ekip arkadaşlarımla
birlikte tedbirli davranıp film kamerası ve fotoğraf
makinelerimizle belgelemeyi başardığımız bu olay, o gün bugündür
belleğimin bir köşesinde kocaman bir soru işareti şeklinde
cevabını bekliyor.
"Helikopteri mi görmek
istiyorsunuz?"
Başkent Kahire'den yaklaşık bin beşyüz kilometre güneyde, Nil
nehri kıyısındaki bir antik kent olan Abidos, aynı adla anılan
gösterişli bir tapınağa da ev sahipliği yapıyor. Bu tapınağa
yaptığımız ziyaret kesinlikle raslantısal değildi. Henüz
Kahire'deyken kulağımıza Abidos'un gizemli duvar resimlerine
ilişkin bazı özel bilgiler fısıldayan Mısırlı bir dost, bizi bu
tapınağı mutlaka ziyaret etmemiz, özellikle de "belli bir
bölümünü alıcı gözüyle incelememiz" yönünde sıkı sıkıya
uyarmıştı.
Başkentten Orta Mısır'ın turistik kenti Luksor'a geldikten
sonra, bulabildiğimiz çeşitli aktarma araçlarıyla daha gözden
ırak bir bölgede kurulu bulunan Abidos tapınağına ulaştık.
Abidos tapınağında, anıtın resmi görevlilerine buradaki
"sıradışı rölyef"in yerini sorduğumuzda aldığımız ilk yanıt,
"Burada sizin söylediğiniz gibi birşey yok" şeklinde oldu.
"Resmi bilimsel tez"i temsil eden Mısırlı arkeologlar, ısrarcı
tutumumuza karşın konuşmamakta bir hayli kararlıydılar. Zaten
kısa bir süre sonra da bizimle sohbeti keserek kulübelerine geri
döndüler.
Tam bu esnada imdadımıza, anıtın çevre güvenliğinden sorumlu
olan ve ziyaretçi turistlerden aldığı harçlıklarla hayatını
sürdüren yaşlı bir Mısırlı bedevi yetişti. Derdimizi bu kez de
ona anlattığımızda, "Oh, I know the helicopter, I know the
helicopter" ("Helikopteri biliyorum") diye söylenerek bizi
tapınağın girişindeki büyük bir sütunun yanına doğru sürükledi.
Parmağını heyecan içinde yukarılarda bir noktaya çeviren yaşlı
adam "İşte" diye bağırdı, "Aradığınız şey orada!"
Gösterdiği yere doğru
baktık. En az 5-6 metre yükseklikteki bu heybetli sütunun tam tepe
noktasını işaret etmekteydi; ancak gösterdiği rölyef gözlerimizin
ayrıntıları seçemeyeceği kadar yukarıda kalıyordu. Bedeviye oraya
nasıl çıkacağımızı sorduk.
Sonuçta, fazladan verilen bir miktar bahşiş ile bu amacımıza da
ulaşacaktık. Alelacele bulup getirilen portatif bir merdiven ile
mihmandarımızın gösterdiği rölyefin yakınına tırmandığımızda,
Abidos'a ulaşana kadar çektiğimiz onca sıkıntıya kesinlikle değecek
bir görüntüyle karşılaştık. Binlerce yıldır derin bir sessizliğe
gömülmüş olarak ziyaretçilerini bekleyen bu inanılmaz duvar resmi,
şimdi bütün şok ediciliğiyle karşımızdaydı.
Şaşkınlık içinde filmini ve fotoğraflarını çektiğimiz panelin sol
üst kısmında, çağdaş örneklerine şaşılacak kadar benzeyen bir
"helikopter", hemen yanında yine gerçeğine son derece uygun bir
"denizaltı", onun altında "uçandaire" benzeri bir cisim, en altta da
tipik bir jet uçağı piktogramı yer alıyordı. Ve bu simgeler,
geleneksel hiyeroglif alfabesinin birer harfi değildi. (Yazının
giriş fotoğrafını inceleyiniz.)
Elektronik tüpler mi, çiçek mi?
YERİN 5 METRE ALTINDAKİ "KATOT TÜPLERİ"
Bu fotoğraf da Orta Mısır'daki bir başka antik merkezde,
Dandera'daki Hathor tapınağında çekildi. Burada, yerin yaklaşık üç
metre altındaki gizli bir galerinin bitim noktasında yer alan
şaşırtıcı bir rölyef görülüyor. Elektronik bir alete (daha çok bir
katot tüpüne) şaşılacak kadar benzeyen bu cisimler, başlarındaki
teknisyenler tarafından kullanılırken resmedilmiş.
Abidos'ta karşılaştığımız gizemli duvar resimlerinin bir benzeri de,
buradan bir kaç yüz kilometre uzaklıktaki Dandera kentinde, Hathor
Tapınağı'nda bulunuyordu. Hathor'daki çekim çalışmalarımız
sırasında, tapınağın zemin seviyesinin üç metre kadar altında
bulunan, duvarları çeşitli kabartmalarla kaplı uzun bir tünelin son
derece şaşırtıcı bir resim grubuyla sonlandığına tanık olduk.
Özel izinle girdiğimiz bu boğucu ve zifiri karanlık dehlizde bir
süre ilerledikten sonra, karşımıza ilginç bir "elektronik aygıt ve
onu kullanan teknisyenleri" betimleyen karşılıklı iki duvar rölyefi
çıktı. Büyük birer katot tüpüne benzeyen bu aygıtların içlerine
işlenmiş birer yılan figürü hemen hikkatimizi çekti., Yılanlar
tüplerin içindeki ışıltıyı ya da flaman telleri simgelediği gibi, bu
aygıtların içinde işleme tabi tutulan birer "deney hayvanı" da
olabilirlerdi. Her iki tüp figürünün arka kısmından çıkıp başka bir
kutuya bağlanan uzun ve kalın kablolar ise şaşkınlığımızı daha da
artırdı. Bu arada, rölyeflerin meçhul sanatçısı, tüplerin yanıbaşına
onları kullanan (ya da denetleyen) bir kaç teknisyen çizmeyi de
ihmal etmemişti.
Bu gizemli cisimlere,
Hathor tapınağının bir başka bölümünde daha rastladık. Tapınağın
gözlerden ırak bir salonunda, bu kez yerden en az 8 metre
yükseklikte bulunuyordu aradığımız resimler. Üstelik, yer altındaki
kabartmalara göre şekil olarak çok daha belirgindiler, ayrıca tümü
toprak boyalarla renklendirilmişti.
Uzunca bir süre yanında kalıp bir çok fotoğrafını çektiğimiz bu
tüplerle ilgili olarak Dandera'nın resmi arkeoloğuna fikrini
sorduğumuzda, yorumu da tam beklediğimiz gibi oldu: "Ha onlar mı,
onlar yalnızca birer çiçek!"
Yaklaşım böyle olunca, biz de "içlerinde birer yılan bulunan,
herbiri neredeyse insan boyundaki bu dev çiçekleri" (!) daha fazla
sorgulamadan oradan ayrıldık.
Gelecekten birer mesaj mı ?
Antik Mısır'a ilişkin araştırmalar yapan Batılı yazarlardan bir
kısmı, sözgelimi İsveçli mühendis Henry Kjellson, bu gibi resimlerde
betimlenen çağdaş teknolojinin gerçekte o dönemde iyi bilindiğini
ileri sürüyor. Ancak bu, kanıtlanması da, inanması da son derece güç
bir iddia. Buna karşılık, daha kalabalık bir araştırmacı grubuna
göre ise, maji sanatlarında (astroloji ve büyücülükte) çok ileri bir
noktaya ulaşmış olan Mısırlı kahinler, gelecekten bazı vizyonlar
görebilmekteydi. Her ne kadar yaptıkları ruhsal seanslarda telepatik
olarak izledikleri bu araç-gereçlerin mahiyetini hiç
anlayamadıysalar da, gelecekten bilinçlerine "durugörü" ile yansıyan
bu imajların bazılarını tapınak duvarlarına kazımayı başardılar. Bu
ikinci iddia ise "M.Ö 2000'lerde Mısır'da helikopter kullanıldığını"
kabul etmekten çok daha yenilir yutulur gibi.
Ancak, gerçek cevap her ne olursa olsun, elçiye zeval olmaz. Bu
resimler kesinlikle birer bilgisayar hilesi değil. Bizzat sizin için
gittik, gördük ve görüntüledik. Yolunuz Orta Mısır'ın bu iki antik
kentine düşerse, bir de kendi gözlerinizle incelemenizi öneririz.
Bakalım, keşfedildikleri 1990'ların başlarından beri kalabalık bir
araştırmacı grubuna kafayı yedirten "antik helikopter"e acaba sizin
yorumunuz ne olacak?
Larry Ellison'un şaşırtıcı, hatta şok edici
konuşması..
Olay Nedir: Hayret Bi Sey
Amerika üniversitelerinin
bir adeti var. Her yıl,her üniversite kendi alanında çok sivrilmiş
bir önemli ismi mezuniyet konuşması yapmak üzere davet
ediyor.Aşağıda bu yıl Yale Üniversitesi mezuniyet törenine davet
edilen Oracle Bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry
Ellison'un şaşırtıcı, hatta şok edici konuşması var.

"Yale Üniversitesi mezunları,daha önce böyle bir giriş görmediğiniz
için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum.Lütfen
etrafınıza iyi bakın solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.sonra
sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın Ve şimdi şunu aklınıza
koyun; Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra,
solunuzdaki kişi hiç bir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi
de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.Ve siz ortadaki. Ne
bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız.Aslında bugün şöyle bir
etrafıma baktığımda parlak gelecek için yüzlerce umut ışığı
göremiyorum.Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak
kişilerde göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği
başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan.O kadar.
Sinirlendiniz. Bu anlaşılabilir bir şey Ben, Lawrence "Larry Ellison
üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki,
ülkenin en prestijli yüksek öğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına
böyle şeyler söyleyebiliyorum.? Bi yetkiyi nereden aldığımı
söyleyeyim: Çünkü ben, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci
adamıyım.Siz değilsiniz. Çünkü Bill Gates o da üniversite terk ve
dünyanın "şimdilik" en zengin adamı. Siz değilsiniz. Çünkü Paul
Allen o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı Başka
örneklerde var Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı
doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hala
yoksunuz.Şimdi çok kızdınız.Bu da anlaşılabilir. o halde biraz da
egolarınızı okşamama izin verin Pek çoğunuz burada dört ya da beş
yıl eğitim gördünüz.Önünüzdeki yıllar için, epey iyi bir eğitim
aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. iyi çalışma
alışkanlıkları edindiniz. Burada size o önünüzdeki yıllar boyunca
yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız,onlarla bağlantı kurdunuz.
Ve hayat boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kelimeyle güçlü bir
ilişkiniz oldu burada: Terapi.Bunların hepsi güzel şeyler.Ama
gerçekte, o kurduğunuz arkadaşlık bağlantılarına fena halde
ihtiyacınız olacak o çalışma alışkanlığına ve "terapi'ye de ihtiyaç
duyacaksınız.hayat boyu. ihtiyacınız olacak, Çünkü üniversiteyi terk
etmediniz. Dolayısıyla asla dünyanın en zengin insanları arasına
katılmayacaksınız.Elbette, belki de listeye 10 yada 11. sıradan .
Microsoft yöneticisi Steve Balimer gibi, girebilirsiniz.Ama herhalde
onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok değilmi ? Sadece
kayda geçsin diye söylüyorum o da zaten master sınıfından terk.
Biraz geç kalmış anlayacağınız. Son olarak her halde bazılarınız ya
da umarın bu konuşmadan sonra çoğunuz kendi kendinize
soruyorsunuz:"Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umudum var mı?
Maalesef Hayır. Çok geç kaldınız. içinize çok şey dolduruldu. Siz
onlara bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yasında
değilsiniz.Evet şimdi gerçekten çok kızdınız.bu anlaşılabilir bir
şey.Belki de şu an size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu
göstermenin tam zamanıdır. Hayır 2000 mezunları size değil.Siz
kaybettiniz.Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş
başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl
önce okulu terketmiş birinin imzası olacağını söyleyerek. Öğütlerim
size değil daha alt sınıfta okuyanlara. Size söylüyorum: Hemen
ayrılın .Daha güçlü söyleyemem: Ayrılın: Hemen toplayın eşyalarınızı
ve fikirlerinizi ve bir daha geri dönmeyin. Terkedin herşeye yeniden
başlayın size söyleyebileceğim tek şeye o başınızdaki kepler ve
kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden
aşağıya çektiği gibi..... (sonucu tahmin edebiliyorsunuz sanırım(!)
|